27 Haziran 2008 Cuma

Travma

Latif Demirci’nin Hürriyet’teki karikatürü onlarca makaleye bedeldi: Başbakan Erdoğan, The New York Times’a verdiği demeçle ortalığı karıştıran AKP yöneticisi Dengir Mir Mehmet Fırat’a, “Sayende yeni partinin ismini de bulduk!” diyor:
Adalet ve Travma Partisi.
“Konuştukça batıyorlar!” sözünü hayata geçirmek, kapatma davası öncesinde Anayasa Mahkemesi’ndeki hâkim düşünceyi güçlendirmek üzere AKP sözcüleri bakalım daha neler yumurtlayacaklar?!
Malum, yüzde 47 ile iktidara gelen bir parti, Tayyip Bey’in “Velev ki türban siyasi simge olsun” sözleriyle ateşlenen türbanla ilgili anayasa değişikliği nedeniyle kapatılmanın eşiğine geldi. AKP’nin kapsamlı bir anayasa değişikliğiyle “örtünmeyenler”in de özgürlüğünü savunacak sivil ve demokratik bir açılımı toplumun gündemine getirmesi beklenirken, parti yönetiminin bozulan kimyasının “lider kadro”ya hata üstüne hata yaptırdığı gözleniyor.
Son örnek, Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, sonradan düzeltmeye çalışsa da cumhuriyet devrimlerini “travma” olarak yorumlayan demecidir. The New York Times’ın haber analizinde kendisiyle konuşan muhabirine devrimlerin toplumları “travmatize” eden etkisinden söz ederken, cumhuriyetin de bir gecede insanların dilini (alfabe) değiştirdiği, dini yaşamlarını altüst ettiğini savunmuş.
Elbette devrimler, sarsıcıdır. Fransız Devrimi, Sovyet Devrimi gibi çağı değiştirirler. Dipten gelen özgürlükçü yada sınıfsal dalgalar eski rejimleri söküp atar, toplumu dönüştürür.
Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk devrimleriyle, Birinci Dünya Savaşı sonrası çöken bir imparatorluğun ardından “ulus devlet” inşa ederken, Osmanlı’nın “iflas” eden kurumlarını hilafet başta tasfiye etmiştir.
Mustafa Kemal ve arkadaşları hanedanın teslimiyetçi kadrolarının ve “mandacılar”ın önermelerinin aksine, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazanıp “bağımsız” bir devlet kurmayı yeğlemişlerdir. Yeni devletin “laik” karakterine egemen duygunun, toplumu dinden uzaklaştırmak değil, Osmanlı’nın çöküş sürecini önleyeceği umulan İslamiyeti bir “siyasal sistem” olarak sürdürmenin anlamsızlığı olduğunu bugün daha iyi görebiliyoruz. Kaldı ki, Fırat’ın “travma” olarak nitelendirdiği toplumsal değişim Tanzimat’la başlayan Osmanlı-Türk modernizasyonu sürecinde (Batılılaşma) pek çok alanda yaşanmaya başlamıştı.
Asıl “travmatik” olan, 1908-1915 arasında peş peşe toprak kaybeden, 1918’de savaştan işgale uğrayarak çıkan Osmanlı’nın küllerinden, yoksul Anadolu insanının bağımsızlık özleminden doğan Türkiye’nin kuruluş felsefesini bugün bile içine sindiremeyen kadroların “cumhuriyet” takıntısıdır.
Sol düşünceyi güçlendirmeden, yeni bir sol seçenek inşa etmeden, “İslamcı ve darbeci” zihniyetlerin çarpıştığı bir Türkiye’de savrulup duracağız. Yazık!

Yazı: Derya Sazak

Hiç yorum yok: