23 Ağustos 2008 Cumartesi

Fenerbahçe 1988-1989

Haftaya Muhtemelen Görüşmeyeceğiz

Bir cok yazi okudum bu forumda. Bir coguna hak verdim, bir coguna kizdim… Herkesin kendi penceresinden bakisina da saygim sonsuz. Herkesin Fenerbahce’yi sevme bicimine de … Herkes kendince Fenerbahce icin fedakarlik yapmistir. Eyvallah. Hic kimsenin emegi bir otekinden fazladir az diye siniflandiramam. Bu konuya dair son yazim olacak bu yazi. So bear with me for a while… (birazcik tahammul edin bana).

Ben sanslilardanim dogum itibariyle. Gozumu actigim yer Fenerbahce. Daha agucuk gugucuk demeden gurbetle tanistigim yillar gelmis. Ben bihaberim dunyadan o zamanlar. Tasinmisiz 7,000 km oteye. Bir futbol fukarasi memleket olan Kanada’ya. Futbolun anlasilmadigi, kimsenin ne oldugunu bilmedigi ve varsa yoksa buz hockeyi diyen insanlarin memleketine. Allah babamin israrindan ve dirayetinden bin kere razi olsun. Adamcagiz bitmek tukenmek bilmeyen bir enerjiyle bana once futbolu sonra Fenerbahce’yi anlatirken sanirim epeyi sacina ak dustu, bir cogunu belki orada doktu. En buyuk sikintisi elinde bana gosterebilecegi bir kanitin olmamasiydi. Cocuk aklimla anlattiklarini gozumun onune getiremiyordum. “Anladin mi ? “ diye sordugunda anlamadigim halde kafami salliyordum. Hani, babaniz size matematik anlatir ama kizacak diye anladim taklidi yaparsiniz … Iste o sekilde salliyordum kafami. Sonra evin oradaki yesillikte bana sag ayak sol ayak ayirt etmeksizin futbol topuna vurmayi ogretti. Ilkokula baslamamla birlikte yasitlarim arasinda kendimi Maradona gibi hissetmemde en buyuk pay babamindir. Fena da degildim hani…

Yaz tatilleri icin memlekete dondugumuz zamanlarin birinde sunnet ettirmisler beni. Ben 2,5 yasindayim. Hatirlamiyorum elbette. Ama fotograflari vardir hala. Kirvem Ali Sen. Ingiltere’ye tatile gittigimizde ilk defa futbol macina gittim. Elbette Liverpool macina. Asik oldum adeta. Numarali diyebilecegimiz tribunden sagima dusen ve sonradan adini ogrendigim KOP’a asik oldum. Futbolla orada ilk imtihanimi verdim. Basariyla ciktim. Sanirim hayatimda 2-3 olay haric babami bu kadar mutlu ettigim bir an yoktur. Cerkeziz. Baba ilgisini istese de gosteremez. Ama oradaki gozlerini hala bilirim babamin. O mutlulugu o heyecani… Unutumam.

1974 yilinda ilk defa ulkeye gelisimiz sezon icine denk geldi de maca gittim. O da garibim babama kismet olmadi. Annemin babasi (dedem) goturdu beni Besiktas-Fenerbahce macina Dolmabahce’ye (dedeme gore Mithatpasa). Hayatimda oyle mahseri kalabalik gormemisim. Mesela yillar sonra 2004’te Zoban’dan Fever Pitch’i satin aldigimda belki hepinizden cok ben etkilendim. Liverpool asigi olmama ragmen o filmde agladim ben. O adamlarin sevincine bende ortak oldum. Halbuki Liverpool o son sansini degerlendiremedi sampiyonluk icin. Sonrasi malum.

Ayni o filmdeki o kucuk cocuk gibi her tatilimizi sezon icine denk getirecek sekilde Turkiye’ye yapmamizi istedim ben. Nasil ki babasi artik baska yerlere gidelim vs dediginde cocuk terslemisti… Annem Hawaii’ye gidelim dediginde nefret ettim annemden. Ne sacmaliyor bu diye dusundum icimden.
Babamin fendi hep annemi yendigi icin dolayli yoldan hep istedigim oldu. Yasimin ilerlemesiyle daha da cok izleme imkani buldum Fenerbahce’yi. Ama aklimda ne golu atanlar kaldi ne de ofsayttan yenen gol vs. Hep tribunler kaldi. O bagirislar, o rengarenk tribunler… O sette dusmeden yuruyen adamlar. Takim sahaya cikmadan evvel gunes altinda pisen suratsiz suratlarin takimi cikis tunelinde gormeleriyle bir anda yuzlerinin aydinlanmasini unutmam hala. Sonrasi cilgin bir tufan… Bir cingar bir cayirti… Dunyanin en guzel manzarali stadinda dunyanin en guzel koftesiyle tikabasa doldurulmus mide ustune dunyanin en guzel tatlisi adeta o cayirtiyi duymak. Ufak tefeksin. Tuneli gormem mumkun degil. Ama sesi duymak sana isarettir. Oradan anlarsin. Abilerin onceden baslarlar mesela “ fener geliyor fener yaleler yaleler” demeye. Uzatirsin kafani o yone ama herkes ayakta. Gormezsin. Ama ses yok mu o ses… Dunyanin en guzel sesidir bana gore. Ve hala …

14 yillik gurbetten sonra kesin donuse ailede en az uzulen sensindir mesela. Halbuki burada yasayacagim travmalari bilmeden. Ve o travmalari atlatmak icin siginacagin yegane limanin Fenerbahce olacagini bilmeden… Uyum sorunlari… Lisan sorunlari …
Iki maca getirir peder bey canadian’i . Sonra yavastan kendi gelir canadian. Babasindan aldigi para acik tribune gore verilmistir. Ama o kapaliyi ister hep. Annesinin , her anne gibi, mutfak parasindan arttirdigi parayla kapaliya gider. Bazen meyvesuyu satar tribunde. Jimmi’s Fried Chicken’da deplasmana para yetistirmek icin calisir mesela. Tribune kapalidan baslar yani.

O da herkes gibi dertlerini zincir yapar ve birbirine ekler… O da herkes gibi O gecenin ne zaman gelecegini sorar, o gecenin ne oldugunu anlamadan… Yavas yavas kendine guveniyle birlikte lisani da gelisir. Insanlarla temas kurar. Staddan cikip Moda istikametine giderken gordugu ve goz asinaligi olan 2-3 kisiyle yakinlik kurar. Ilk grubuna oyle dahil olur. Grup da denmez ona ya neyse… Yakin mahallelerdeki bu yasitlariyla halen devam eden dostluklar kurar. Ortak konu Fenerbahce’dir. Fener ne yapacak bu hafta ? 2 puani alirsa ve Trabzon kaybederse siralama nasil olur diye matematikcileri istatistikcileri kiskandiracak ihtimal hesaplari yaparlar kendi aralarinda. Oyle bir hale gelir ki is, Fenerli olmayanla temas etmek gunahtir.

Sonra o ilk gece gelir. Prima Nochte yani. “Kapaliyi almamiz lazim oglum” larla bezeli birbirine gaz veren konusmalar… Ve son vapurla karsiya gecme… Senin gibi sevdalari olanlarla bir arada olmak. Seni simaen taniyanlarin seni gorduklerine mutlu olmalarini gozlerinden okuma… “Sende bizdensin artik” der gibi… Gizli bir dernege uye olur gibi… Sadece uyelerin bildigi gizli bir el sikismasi var gibi… Basli basina bir teskilat yani… Sonra senin gibi sevdalari olan ama sevdalari, sana gore, yanlis tarafta olan evsahipleriyle karsilasma… Ucusan taslar, bicaklar, buyuk boy tekel bira siseleri… Korkuyla karisik heyecan. Adrenalinin doruklara ciktigi, kalbin gogse sigmadigi anlar…Sonucu bilmemene ragmen arzulanan kapaliya girme basarisi…

Sonra … Bir hafta sonra evindeki macta seni o gece gorenlerle artik sarilma… Iki direk arasina bir daha cikmamak uzere giris… Deplasman yolculuklari… Yolda patlayan lastikler… Otobuste cikan kavgalar… Disaridan atilan taslar icin otobusten firlamalar… Stad onune gelis… Fener Fener diye ortaligi inletis… Stadda takimi izlemek, destek vermek… Hayat sadece Fenerbahce…Istanbul disini hala cok iyi bilmemeye ragmen bir cok sehrin otobus gariyla stadi arasini cok iyi bilmek mesela.
Yaralanmalar, nezaretler, kufurler, degisen yonetimler, satilan futbolcular, gelenler, hayal kirikligi yaratanlar, satilmis hakemler, Cimbom usagi federasyonlar, it-kopek olmalar, kuyruk cileleri, kavgalar, hiyanete ugrama hisleri, milyonluk esekler, mactan sonra sergiye, arkayi fenerleyin, canadian’a cay 4 sekerli olsunlar, olen dostlar, sakat kalanlar…

Ama hep kapalida… Iki direk arasinda gecmis yillar. Karsi tribunun ustu kapanmis ama terk edilmemis ilk goz agrisi iki direk arasi. Taa ki orasi da yikilana dek.

Koskoca bir devir… Bir taraftarlik anlayisi… Bir heyecan… Odenen bedeller… Iki secim arasinda sikistiginda secimi Fenerbahce’den yana yapma kararliligi…

34 yil gecmis ilk gunden bu yana… Cogunlugun kabul ettigi gibi bir omrun yarisini vermisiz. Hadi miladi 74’ten degil 83’ten alalim… Ceyrek asir yani… Dile kolay… Su gibi akip gecmis.
Sac kalmamis. Kalanlar beyaz. Sakallar beyaz. Gogus killari kirlasmaya baslamis. El ayak tutuyor sukur. Hala staddayiz. Yasitlarimiz gibi efendi uslu mac izleyemiyoruz. Icimizde yok. Hala tepiniyoruz, hala gomlegi fora edip bele bagliyor ve hala bagiriyoruz. Bel agriyor oturuyoruz ama hala TARAFTAR gibi duruyoruz.

Sonra gun geliyor stadda bir ses geliyor kulagimiza. “Haydi onikinci adam ayaga. Haydi bu macta susmak yok “. Filmdeki dis ses gibi. Ama yadirganan bir ses bu. Gol oluyor o dis ses bagiriyor , yirtiyor kendini… De Souzaaaaaa ! Ulan o ne ki ??? Tum mac acaba uyuyor mu diye dusundugun adam gurluyor bir anda. ALEXXXXX. Saskinlik sonrasi…Sari lacivert rengimiz Fenerbahce herseyimiz, hic bir seye degismeyiz cunku Fenerbahceliyiz… Son kismi uyuyan adam bagiriyor. Arkasindaki adama amerikali gibi CAAK yapiyor. Keyifli. Gorevini yapti. Sonra tekrar oturuyor. Huzurlu…

Futbol bu… Isler her zaman iyi gitmiyor. Milyon euroluk transferler fos cikiyor. Kagit ustunde acik ara ligi alacak denen takim bunu basaramiyor. Hayalkirikligi var. Gozler o CAAK yapan adamda. Keyifsiz. Soyleniyor yanindakine. Eliyle bir futbolcuyu isaret ediyor. Konusmasini duyamiyorsun ama mimiklerden belli ki hararetli artiyor. Sag el yukari kalkip iniyor. Bela okuyor. Macin bitimine 5 dakika var. Arabasini kotu yere park etmis. Erken cikiyor. Tipki Fever Pitch’deki cocugun babasi gibi. Beat the traffic olayi. Ama mac bitmedi. Nereye hemserim ?
O esnada sen ne yapiyorsun ? Sen sampiyon olmasan da kupalari almasan da … Diye yirtiyorsun kendini kacan sampiyonlugun ardindan. O adam turevleri cikis kapilarina dogru ilerlerken sana aciyarak bakiyor. Salaksin sen cunku. Futboldan da anlamazsin zaten. Sampiyonluk kacmis ve sen orada bagiriyorsun. Girtlagin bagirmak ve sigara etkisiyle bombok olmus. Uzuntunun en buyugunu sen yasiyorsun. Kahrediyorsun ama kufretmiyorsun. Sevdana halel getirmiyorsun ve sana aciyor o adam. Sen kimsin ulan ! Asil ben sana aciyorum. Ben sevdami dolu dolu yasiyorum. Sevdam icin yollara dusuyorum. O sevda icin bedeller odedim. O renk icin canimi disime taktim ve sen bana aciyarak bakiyorsun. Gecmisin BAMBAMLARINA laf ettigim gunleri aniyorum. Utaniyorum. Haksizlik etmisim diyorum keni kendime. Adamlar en azindan sabahlamaya gelecek kadar cesurdular. Bu zamane adamlarina BAMBAM dedigim icin utaniyorum o lafi ettigim gunler icin.

Bunlarin kumasi cok farkli benden. Ayni potada eriyemem onlarla. Ve evet ONLAR ve BIZLER ayrimi var. Ben yapmak istemedim ama boyle bir ayrim var. Yapanlari hakli buluyorum. Onlara da ihtiyac varmis. Belki… Ama benim yolumda yurumeyen adamla benim ne isim olur. O adam ki parasi yok diye insanlari asagilayarak en buyuk hiyaneti gerceklestiriyor. Ona gore magazadan alisveris fisi Fenerbahce sevdasi. Bir kredi karti slipi. O seni ayiriyor. Senin ayirmana gerek yok ki. O seni ihbar ediyor. Iskencede ottugu yetmezmis gibi birde kendi yoldaslarina bizzat iskence eden soysuzlar gibi o ihbari yapanlar. Curumusler onlar. Basariya gore kombine yenilerim diyor. Avrupa diyor. Hesap yapiyor. Avrupada yurursek kombine bedavaya gelecek diyor. Avrupali rakibi yendiginde ertesi gun isyerinde en cok o boburleniyor utanmadan sikilmadan.

Halbuki Fenerbahce Partizan’a elense, sonra ligde ilk maclarda dokulse o adamlar olmayacak stadda. Son umut Galatasaray macina gelecek belki. Oradaki galibiyetle teskin olacak. Peki ya Galatasaray uzun zamandir yapamadigini o gun yaparsa ? Dusunun o adamin halini tavrini … Sen, Cimbomboma k…sanda seviyoruz iste var mi diyecegin derken onun sag eli kalkip iniyor asagi… Vakit gec oldu. Beat the traffic. Hadi kardesim sen yavastan voltani al. Haftaya muhtemelen gorusmeyecegiz.

Saygilarimla,
canadian

Cebinde 15 YTL'si Olmayan...


Kulübe geldiği iddia edilen şikayetlerden ikisi.. Aynı kişi aynı metinlerde iki defa yazıyor. Birileri açıklara yakın olan yanlardan kombine alıp onlara dağıtmış..demiş bu arkadaş. Bu bilgiye nereden ulaştı acaba? İlginç.

Bu şikayetleri yazan kişilerin farklı olduğunu düşünelim diyelim. İkisinde de aynı cümleler var. noktasına virgülüne kadar. Bu kadar büyük tesadüf olur mu sizce?

Amaç bellidir. Her şeyden bihaber olan genel kitleyi kandırmak ve bunda da oldukça başarılı bir politika oynandığını söyleyebiliriz..

Zaten metinlerde anahtar kelimemiz,"gerçek Fenerliyiz biz" olduktan sonra. İnandırıcı olmak çok da zor değil.
Terörist, mahkum, sadist, cebinde 15 YTL'si olmayan, başkasının suratında sigara söndüren, taciz eden...

Hepsi Genç Fenerbahçeliler grubunun üyelerine yakıştırılan sıfatlar.

Nereden öğreniyoruz bunları? Kulübe gönderilen fakslardan, maillerden.

Bu faksı,maili gönderenler nasıl insanlar? Kimsenin Fenerbahçeliğini sorgulamak haddimize değil fakat bunu söyleyenler, bunları böyle yazanlar insan olamaz. Ne oldum delisi, sonradan görme kişilikler desem...

Hayır, hayır bunlarda yanlış kelimeler. Ne farkımız kalıyor şimdi ben bu kelimeleri onlar için kullanırsam.

Geldiğimiz hale bak. Fenerbahçe taraftarı en sonunda birbirini maddi olarak yargılar hale geldi. Tipini, montunu beğenmediği adamı çapulculukla itham edebiliyor. Sakalını beğenmediği adamı terörist ilan edebiliyor. Bu işin devamında biletleri, kombineleri maaş bordrosu ile mi satacaklar?

Aslında konu kulubün yaptığı açıklama. Tamamen politik olan, sorulan sorulara cevap vermeyen, hedef gösteren, ispatı olmayan iddialarda bulunan sert bir açıklama. Beklenen tarzda bir açıklama olmuş desek yalan olmaz sanırım. Kayda değer tek yanı lügatamıza TEK KİMLİK FENERBAHÇELİLİKTİR diye yeni bir söylem kazandırması oldu bu açıklamanın. Doyurucu, açıklayıcı değil yani.

Belki kulubün yaptığı açıklamaya karşılık satırlarca şey yazıp, tartışabiliriz fakat açıklamanın bulunduğu sayfanın sonunda yer alan fakslar ve mailler öyle şeyler içeriyor ki bırakın "Fenerli, Fenerliye bunu yapmaz" muhabbetini "insan insana yapmaz, söyleyemez" dedirtecek cinsten.

Tribünde bazıları, bi yerlerden emir alarak kavga çıkartsın. Ortalık karışsın. Oradaki bazı şeylerden habersiz vatandaşlar haklı olarak sinirlensin bu olaya. Lakin bazı yönlendirmelerle tüm suç GFB'ninmiş gibi yaklaşılsın olaya. İstenen şey buydu zaten. Kulaktan kulağa aktarılan şeyin efsane olduğunu düşünürken, bahsi geçen şey gerçek oldu. Bir satranç ustası edasıyla yapılıyor her bi hamle. Medya, seyirci, kiralık katiller vs. ne varsa kullanılıyor.. Nasıl bir savaştır bu? Anlamak mümkün değil.

Öte yandan, bazı conconlar çıkıp da şu yukarıdaki şikayetleri yazıyor. Kimden bahsediyor. Oraya kasıtlı bir şekilde sokulan tipleri mi? Şayet onlarsa bahsettiği, iyice araştırsın bakalım, kim sokmuş onları oraya...Yok..GFB elemanlarından bahsediyorsa, o zaman yine araştırsın, kimin ne gibi fedakarlıklarla o kombineleri aldığını.

Elit tabakanın kulübü olduk iyice. Bu insanlar dünyanın kendi etrafında döndüklerini sanıyorlar.. Yazık..çok yazık

Son olarak; Bu hedef göstermeler bakalım nereye kadar gidecek?

ÜniGFB Bildirisi

Öncelikle Bütün Fenerbahçe taraftarlarına saygılarımızı sunuyoruz.

Bizler Genç Fenerbahçeliler grubu Sayın Aziz Yıldırım tarafından kurulduktan bir yıl sonra 2001 sezonunda varlığının tek amacı Fenerbahçe´mize hizmet etmek‚destek vermek ve üniversitelerdeki Fenerbahçeli arkadaşlarımızı biraraya getirmek için kurulmuş bir alt grubuz. Genç Fenerbahçeliler´e karşı o yıllardan beridir süregelen izlenimleri ve tabuları yıkmak için tribünlerimizin birleştiricisi Sefa Ağabey´imiz tarafından her zaman el üstünde tutulmuş Fenerbahçemizin ve Genç Fenerbahçeliler´in aydınlık yüzleri aynı zamanda ilerideki geleceğiyiz.

İstanbuldaki pek çok üniversitede ve Anadoludaki bazı üniversitelerde Fenerbahçe aşkı için biraraya gelmiş bireyleriz.

Bu açıklamayı bir Genç Fenerbahçeliler oluşumu olduğumuz için bugüne kadar yapmaktan çekindik ancak klübümüz tüzel kişiliğini temsil edenler tarafından fenerbahce.org sitesinde 18.08.2008 tarihinde yapılan açıklamalarda ilişiklerde bulunan şikayet dilekçelerindeki F blokla ilgili olanlar o blokta biz durduğumuz için tarafımızdan açıklığa kavuşturulması gereğini hissettik.

Belirtmeliyiz ki Üniversiteli Genç Fenerbahçeliler oluşumunun üyeleri ve kombine sahipleri genel olarak özel üniversitelerde parasıyla okuyan maddi durumu iyi ve iyi aile eğitimi görmüş kişilerdir. Aramızdaki her bir arkadaşımız Atatürk ilke ve inkılaplarına gönülden bağlı‚ Laik cumhuriyetimize yakışır ve ülkemiz için iyi birşeyler yapabilmek için çabalayan bunun için eğitim hayatını sürdüren kişilerdir. İçten içe beslediğimiz isteklerimiz arasında her zaman Fenerbahçe menfaatlerine yardımcı olmak ilerde görev almak‚ klübe maddi yardımda bulunmak gibi hususlar en başta gelmektedir.

Bugün bile öğrenci olmamıza rağmen imkanlarımız el verdiği ölçüde Fenerbahçe klübümüzün lisanslı ürünlerinden almayı maçlarını takip etmeyi aramızda yapacağımız eğlenceleri bile klübün sosyal tesislerinde yapmayı kendimize borç bilmişizdir.

Yürekleri Fenerbahçe aşkıyla atan milyonlarca genç gibi bizlerin de hayattaki en önemli değerlerinden biri Fenerbahçe klübünün birliğini bütünlüğünü ve büyüklüğünü sağlamak ve elimizden her ne şekilde gelirse o şekilde hizmet vermektir.Geçen sene Samandıra tesislerinde oyuncularımızı darp edenlere karşı birkaç saat içinde sadece iki üniversitemizden ikiyüz´ü aşkın öğrenciyle futbolcularımızın ve teknik ekibimizin yanında olduğumuzu bütün Fenerbahçeliler adına dile getiren onlara sevgilerimizi sunan da yine bizleriz. Bunun gibi pek çok destek organizasyonlarımızı da reklam olarak anlaşılır gerekçesiyle sizlerle paylaşmadık.

Peki bütün bu ön bilgiyi neden verdik;
Ne yazık ki okumuş olduğumuz itiraz dilekçelerinde bizleri tacizci olarak niteleyenlerden tutun da insanlara zorla birşeyler yaptığımıza‚ serseriliğimizden apaçiliğimize kadar uzanan hakaretlerde acaba bu nitelemeyi yapan renkdaşlarımızdan‚abilerimizden,amcalarımızdan herhangi biri rahatsız olduğu konuyu dile getirdi mi? Bizi tacizci olarak niteleyenleri açık adreslerimizi okul kimliklerimizi ve eğitim gördüğümüz okullardaki hocalarımızın bizler hakkındaki görüşlerini gerekirse onların şahitliği ile beraber yüce Türk mahkemesine kişilik haklarına saldırı gerekçesiyle suç duyurunda bulunabileceğimizi bildirmek isteriz. Klübümüz yaptığı açıklamada isimleri acaba bizlerin bu tür bir tutum ile mahkemelere koşacağımız için mi vermediğini merak etmekteyiz. Ancak ne yazık ki isim vermeden yapılan bu hakaretlerin sonuca ulaşıp ulaşmayacağı konusunda kaygımız olduğu için bu yola başvurmayacağız ve klübümüzden isimleri istemeyeceğiz.

Biz gençliğimize rağmen yine yapıcı bir tavır almayı istiyoruz. Bizden rahatsız olan bütün F blok kombineli abilerimize ve amcalarımıza aşağıda vereceğimiz mail adreslerinden ulaşmalarını talep ediyoruz. Bizler bugüne kadar ailelerinden aldığı terbiye gereği tek bir kişinin bile kişilik haklarına saldırıda bulunmadık bulunmayacağız.

Söz konusu F blokta çoğunluğumuzun kombinesi bulunmaktadır.Sahibi olduğumuz her bir kombineyi faturalarıyla buraya koyabilir‚ kredi kartları ekstreleriyle kanıtlayabiliriz. Bununla beraber G ve H bloktan kardeşlerimizin de bizim koltuklarımızın aralarına geldikleri doğrudur ancak bu gelen kardeşlerimiz kesinlikle kimseye saygısızlık yapacak insanlar değillerdir. Aralarında F blok en ön sıralarda olan kombineli arkadaşlarımız bile oradaki kombineli saygıdeğer amcalarımızla konuşarak yer değiştirmiş ve bizlerin bulunduğu üst bölümüne gelmişlerdir. Bizler kesinlikle ama kesinlikle hiçbir Fenerbahçe taraftarının bilerek yerine oturmadık bu konuya bundan sonra daha da önem göstereceğiz. Yerlerini değiştirmek istemeyen daha alt sıralara geçmek istemeyen renkdaşlarımızın yerlerinde oturmaları için ne gerekirse yapmaya hazırız. Bizlerin tek istediği kızlı erkekli grubumuzun bir arada maç izlemesidir ve önemle belirtiyorum ki biz eğer migros kombinesi çıksaydı -ki bu kombine için yaklaşık 300 tane faks çektik klübümüze- migros tribününde yer alacaktık.

F blokta mtk budapeşte maçında bir kavganın yaşandığı da doğrudur. Bu kavgada nerden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen sözde Fenerbahçeli bir kişi bizlere küfürler yağdırarak annemize kız kardeşimize hatta kız arkadaşlarımıza laf etmiştir. bu kişiyi tribünden uzaklaştırmak isteyen Yeditepe Üniversitesinden bir arkadaşımıza yumruk ve tekmelerle girişmesinden sonra çıkan olay yine tarafımızdan bitirilmiş ve bu ne içip stada geldiği belli olmayan kişi çevremizden uzaklaştırılmıştır.Bu tür tartışmalardan kesinlikle haz etmemekle beraber Fenerbahçe tribünlerinde kavgaların olmamasını en başta isteyenler yine bizleriz. Sezon başlarında okullarımızda yaptığımız toplantılarda bu konuyu pek çok kez dile getirdik ve bu toplantıların kayıtları da elimizde mevcuttur.

Bütün bunların dışında sadece tipimiz veya giyimimize göre bizlere çapulcu‚serseri‚apaçi diyenlerin bilmeleri gereken en önemli şey bizlerin bu tür ithamlarla birlikte kesinlikle anılmaması gerektiğidir. Bizlerden herhangi iki kişiyi tanırlarsa bu ithamlardan dolayı kendilerinden utanacaklarından emin olmalıdırlar. Biz bu tür para konularıyla kendimizi belirtmek istemeyiz ancak arasında üniversiteyi yeni bitirmiş mezun doktorların‚ mühendislerin bulunduğu hukuk fakültesi öğrencilerinin grubun en üst kademesinde olduğu sırf iyi eğitim almak için milyarları gözden çıkaran kişilere bu yakıştırmaların yapılmasının tek sebebi bizce bizim Fenerbahçe aşkımızın onlarınkinden daha fazla olmasıdır.

Evet bizler tribünde ayakta duruyoruz.
Evet bizler 90 dakika bağırıyoruz.
Evet bizler gerekirse zıplıyoruz.
Evet bizler deplasmana gidiyoruz
ve Evet bizler Fenerbahçe´yi tribünden seviyoruz.

Sizlerin oturarak izlemek ne kadar hakkıysa bizimde ayakta olmamız o kadar hakkımızdır bunu bilmelisiniz.


Ayrıca şikayet dilekçelerinde ve antu.com forumlarında yazan bazı renkdaşlarımız bizleri ´ceplerinde 15 ytl yok 1500´lük kombineyi nasıl alsınlar´ tabirleriyle akılları sıra ezmektedirler. Ceplerimizde 15 ytl olmasaydı olan arkadaşlarımız olmayanlara verir yine maçlara gelirdik‚ kombine almaya paramız olmasaydı olan arkadaşlarımız olmayanlara verir yine kombinelerimizi alırdık ve cebinde 15 ytl olmayan insanları hiçbir zaman hor görmedik‚ bugün cebimizde olan para yarın olmayabilir bunun bilincindeyiz ve Fenerbahçeliler arasındaki bu sosyal sınıf ayrımcılığı yapan ırkçı tabirleri kullanan bireyleri şiddetle kınıyoruz.

Kimsenin karısına kızına yan gözle bile bakmıyorken hatta gerektiğinde yardımcı oluyorken bu ithamları yapanlar tacizci diyenler Allah´tan korkmalıdırlar.

Bizler Fenerbahçe menfaatlerini herşeyin üzerinde tuttuk ve tutmaya devam edeceğiz umuyoruz ki bu açıklamamız Fenerbahçe taraftarını ´grubu seven‚Fenerbahçeyi seven´ diye ayıranlara da‚ cebindeki paraya göre sınıflandırana da bir mesaj olur. Okulda Defterimizi‚Evde Annemizi‚Terk edip geldik sevgilimizi‚

´´(bir itiraz dilekçesi sahibinin deyimiyle) Metris Cezaevi´nden´´ (!)

Üniversiteli Genç Fenerbahçeliler.

Nijer,Cibuti,Eritre,Burkina Faso Fiso

Avrupa Birliği’ne girdik diye havai fişek fırlatırken, kendimizi bir anda Arap Birliği’nde bulmuştuk...
Şimdi de Afrika Birliği’ne ev sahipliği yaptık.

*

AB olsun, çamurdan olsun be !

*

Neyse... 50 tane Afrikalı geldi. Aslında 53 tane bunlar...
3’ü mazeret bildirdi, gelmedi.
Lesoto.
Svaziland.
Mozambik.
Sordurdum... Tarzan’la Ceyn de gelmemiş.
Çita’nın nişanı varmış.
Pigmelerin okulları açıldığı içinKızılmaske de gelememiş.

*

Matrağı bırakırsak, soru şudur:
"Niye ağırladık bu arkadaşları ?"

*

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Üyesi olmak istiyoruz; bize oy versinler diye.

*

Son 20 günde...
İstanbul’da bomba patladı; 18 kişi öldü.
Küçükçekmece’de kamyon kasasında havasızlıktan boğulmuş 14 mülteci cesedi bulundu.
Konya’da kaçak Kuran kursu çöktü, 18 çocuk öldü.
Antalya’da ormanlar yandı, 2 ölü...
Ankara’da 49 bebe öldü, kolide verdiler.
İzmir’de kadıncağız kataraktını alsınlar diye yattı, rahmini aldılar.
Sakarya’da kene, 1 ölü.
Ordu’da kene, 1 ölü.
Sivas’ta gene kene, 2 ölü.
Kilis’te cinnet, 6 ölü.
Antalya’da köpük partisi, 3 ölü.
Sivas’ta taradılar, 1 şehit.
Hakkári’de mayın, 1 şehit.
Şırnak’ta pusu, 5 şehit.
Muş’ta karakol bastılar, 1 şehit.
Elazığ’da vurdular, 1 şehit.
Erzincan mayın, 9 şehit.
Şemdinli mayın, 1 şehit.
Şırnak mayın, 1 şehit.
Karacaahmet’ten Selimiye’ye havan fırlattılar.
Boru hattını havaya uçurdular.
Daha dün Mersin’de canlı bomba patladı, 1 ölü, 12 yaralı...
Amasya’da trafik kazası, 5 ölü.
Ankara’da aşırı hız, 4 ölü.
Malatya’da düğün minibüsü takla attı, 9 ölü.
Mersin’de traktör uçtu, 3 ölü.
İzmir’de sarhoş şoför, 5 ölü...
Tuzla’da işçileri filikaya doldurup, tankerden attılar; 3 ölü.

*

20 günde...
Ne etti ?
164 ölü.

*

Neye talibiz ?
Dünyanın güvenliğine !

*

Gülmekten ölücem... 165 olacak..


Yazı: Yılmaz Özdil

22 Ağustos 2008 Cuma

Enerji Politikaları

Hiperaktif bir çocuğun enerjisini doğru yönlendirmek size tarihin en büyük olimpiyat başarılarından birini getirebilir. Tüm dünyanın konuştuğu bir kahramana dönüşebilir. Ama kabul edelim ki, bu düşük bir ihtimaldir. Bundan daha önemlisi ve muhtemel olan bu yönlendirmeyle toplumun başına bela olması kesin olan bir çocuğun tehlike olmaktan çıkartılabilmesidir.
Phelps’e ortaokuldaki İngilizce öğretmeni ‘Sen tam bir loser(kaybeden - ezik) olacaksın’ demiş zamanında. ‘Şimdi ona gülüyorum’ diyor Michael. Kafasında bu sözler öylesine yer etmiş ki, dünya 8 altın için ayağa kalkmış onu alkışlarken Phelps aslında belki de sadece öğretmenini yendiğini düşünüyordu. Halbuki öğretmenin tespitinde yanlış olan bir şey yok. Başka bir yerde doğmuş olsa ya da ailesi duruma uyanmasa öyle olacaktı. Bu daha muhtemeldi. Belki de daha acayibi öğretmeni bunu söylemese Phelps için hayatı en önemli meselesi olmayacaktı.
Bugün boynunda 8 altın olan çocuk dev cüssesiyle okuyamayan ve sokaklarda dolanan bir enerji yumağı, bir bela olacaktı. Çetelere bir üye daha. Misal bizim memlekette olsa büyüklerin tribünlerinden birinde olması daha muhtemeldi. ABD övgüsü değil bu. Onların kurtaramadıkları sonra sokaklarda ‘kurtuldukları’ndan ya da dünyanın bir yerine savaşa gönderip rahat ettiklerinden olabilirdi. Olmadı dünya spor tarihinin en inanılmaz işlerinden birini yaparak yırttı. Toplum da.
İşsizlik sigortası denen şey çalışanların-emekçilerin cebinden geçinen bir sülükler ordusu yaratmak için bulunmadı. O ordu başa bela olmasın diye icat edildi. ‘Suça karışmayın biz size bakarız!’ Gerçek budur. Spor da bir yönüyle bunun için var.
Kayıptan büyük kazanç çıkarmanın yolu spor. Odaklanamayan çocukları sporla disipline ederek enerjisini yönlendirmek ve bir taraftan da hiç okuyamayacağı üniversitede meslek kazandırmak. Phelps bir taraftan 8 altını boynuna geçirmek için hazırlanırken, bir taraftan da University of Michigan’da Spor pazarlaması yüksek lisansı yaptı geçtiğimiz 2 yıl boyunca.
İşte insan böyle kazanılır.
Normal sporcu olmaz. Üst düzeyde spor normal, sıradan insanların yapabileceği bir iş değildir. Ortalama adamlar bizim gibi olur. Aslında 100 metre dünya rekoru kıracak adamdan muhasebeci olmaz.
Bu seviyedeki spor bir sosyal projedir aslında. İnsan kurtarmaktır.
Biz Elvan’ı, Ramazan’ı, Cem’i, Melek’i kendi adımıza yarıştırırken başka toprakların kaybetmesi muhtemel çocuklarını kurtarıyoruz. Burada sokaklarda binlerce çocuk yardım beklerken.
O yüzden bu olimpiyatın kazanılan ve kazanılamayan madalyalar üzerinden çıkardığı tartışma doğaldır, ama tartışmanın ekseni yine tamamen yanlış bir noktada.
Mesele olimpiyat madalyası kazanmak değil. Hiç kazanmayabilirisiniz. Sorun değil. Mesele oraya 100 favori sporcuyla gidememek. Yani sporcu yetiştiren, spor yaptıran ve hayata hazırlayan bir sisteme sahip olamamak.
Doğu Anadolu’ya sahip olup orta ve uzun mesafe favorisine sahip olmamak skandaldır.
Trakya’ya sahip olup atmalarda güreşte, judoda, halterde bu kadar dökülmek.
Ege’ye sahip olup su sporlarında başarısız olmak.
Doğu Karadeniz’e sahip olup atıcılıkta hiç var olamamak da.
Türkiye’nin asıl enerji sorunu budur.
Bunca genç ve çıkar yolu olmayan insanın sonsuz enerjisini yönlendirememek. Bir sporcu ordusu kuramamak.
Mesele madalya değil yani, madalyonun diğer yüzü.

Yazı: Mehmet Demirkol

Türkler Ne Doğar


eçtiğimiz günlerde uçağım gideceğim yönün tersine doğru havalanarak İstanbul'un üzerinde geniş bir tur yaptığında, bu güzel şehri bir kere daha gökyüzünden seyretme fırsatı buldum. Neler gördüğümü tahmin edebilirsiniz?

“Daha büyük” sloganıyla inşa edilmiş alışveriş merkezlerini. “Daha yüksek” sloganıyla gökyüzüne uzanan iş merkezlerini. “Daha pahalı” sloganıyla satılan, İngilizce adlandırılmış, sonu gelmeyen “yaşam” merkezlerini. “Daha çok” sloganıyla yükselen minareleri. Arada İlber Ortaylı'nın elinde makus talihini yenmeye başlayan Topkapı Sarayı'nı.

Unutuyordum; arada birkaç adet yeşil alan gördüm ki, iki tanesi İnönü ve Ali Sami Yen Stadı olsa gerekti. Bu bahsettiğim görüntü, Avrupa yakasının büyük bir kısmına aitti. Anadolu yakasında ise yeşil rengin ağırlığı (şimdilik) biraz daha yüksekti.

Nereye varmaya çalıştığımı anlamışsınızdır. Ülkeyi tüccar zihniyetiyle yönetmeye çalışan iktidarlar ve belediyeler, her metrekareyi getireceği para bazında değerlendiriyor, toplumun ruhsal sağlığının maddiyattan geçtiğini zannediyorlar. Bu nedenle, spor alanları için harcanacak alanları maddi kayıp olarak gören güdük bir bakış açısına sahipler.

İşte bu yüzden, Türkiye'nin en büyük şehri, ülke nüfusunun 5'te birini barındıran İstanbul'da bir spor branşıyla uğraşabilmek için gerçekten şanslı ve biraz da çılgın olmanız gerekiyor. Mesela, bisiklete binmeniz cesaret ister, çünkü sizi umursamaktan çok uzak psikopat/özenti/alkollü sürücülere karşı korunmasızsınız. Tenis oynamak için sizin ya da ailenizin belirli bir gelire sahip olması gerekir. Jimnastik çevrenizde saçma karşılanır; salon da bulamazsınız zaten. Ülkede spor deyince akla ilk gelen futbolu bile ancak sayılı halı sahalardan birinde kapatılmamış bir saat bulursanız oynayabilirsiniz.

İlerde profesyonel olmak için spora başlamanız gereken erken yaşlarda bir çocuk/ergenseniz aileniz belki sizi bir spor kursuna yazdırabilir, ki bu kurslar genellikle yazın 1-2 ay için düzenleniyor ve evinize yakın olması gerekiyor. Sonrasında ailenizin/okulunuzun/çevrenizin baskısıyla, her yıl girmek zorunda kaldığınız OKS/ÖSS sınavlarına çalışacağınız için sporu sadece TV'de seyretmek zorunda kalacaksınız. Spor derken futbolu ve biraz da basketbolu kastediyorum. Çünkü diğer sporları 4 yılda bir düzenlenen Olimpiyatlar dışında fazla izleme şansınız yok.

Olimpiyatlarda başarı ne demek?

Medyada sürekli aynı soruya cevap aranıyor: “Olimpiyatlarda neden başarısız olduk?” Aslında sorduğumuz soru bile konuya ne kadar yanlış yaklaştığımızı gösteriyor. Çünkü tek başarısızlık kriteri olarak madalya kazanamamayı alıyoruz. Hatta öyle ki, dün gece gümüş madalya alan bir sporcumuzu (kucaklaması gerekirken) teselli etmeye çalışan bir sunucu vardı TRT'deJ

Oysa başarısızlıklarımızı çok daha önce, Olimpiyat takımı netleştiğinde tartışmamız gerekiyordu. Şöyle ki;

· Branşların çoğuna (31 branşın 19'unda) tek bir sporcuyla bile katılmadığımız gibi, bunların da çoğundan haberdar bile değiliz;

· Katıldığımız 12 branşın 5'inde ise bayanlar ve/veya erkeklerde tek bir sporcuyla katılabiliyoruz;

· Masa Tenisi'nde tamamen Çin'den devşirdiğimiz 2 oyuncu ile mücadele veriyoruz;

· Toplam 68 sporcumuzun 11'i bu ülkede doğup büyümemiş, son birkaç yıl içinde Türkiye vatandaşlığına geçirilerek (ve isimleri değiştirilerek) Olimpiyatlara gönderilmiş sporcular.

· Bu 68 sporcudan birçoğu rakiplerinin seviyesinin (en iyi dereceler olarak) çok altında olup, son sıralara mahkum.

· Zaten 68 rakamı da sosyo-ekonomik-beşeri yapısı bizim ayarımızda olan ülkelerin sporcu sayısının yanında çok komik kalıyor.

Ayrıca zaten Olimpiyatlara bu ülkede yetişmiş 57 sporcuyla gidiyor olmanız demek, o ülkede 1-2 spor dalı hariç herhangi bir rekabet yaşanmadığını gösterir. Bu şartlarda o 57 sporcudan da kendilerini aşmalarını ve iyi dereceler almasını bekleyemezsiniz.

Hele başarının bile nasıl geldiğini anlayamadığınız bir spor dalından ya da sporcudan başarısızlığın nasıl geldiğini hiç anlayamazsınız.

Spor ve toplum sağlığı…

Yukarıdaki rakamlar gösteriyor ki, bu ülkede zaten geniş bir spor kültürü yaratılmamış. Olması için de herhangi bir çaba sarfedilmiyor. Spor kültürünün oluşmadığı bir ülkede olumsuz “spor politikalarından” bahsedemezsiniz. Madalya kazanmanın başarı olduğundan bahsedemezsiniz. Olimpiyatı bir reklam ve er meydanı olarak görmenizin bir anlamı yoktur. Çünkü sizin ülkenizde yaşayan insanlar öyle veya böyle sporu yaşamlarının bir parçası olarak göremezler. Sadece futbol herşeydir. Öyle ki, boksörünüzü kaybetmemek uğruna –hem de kafasına!- bir futbol takımının havlusunu atarsınız. (Genç bir çocuğun Olimpiyatlarda bu kadar trajikomik bir anıyla tarihe geçmesinin yaratacağı travmayı akıl edemezsiniz.)


Yazı: Kaan Tunçbilek

21 Ağustos 2008 Perşembe

Rambo


Sevdiğine ulaşmasını bilir. Delidir, ne yapsa yeridir tamam da gönlündeki Fenerbahçe sevgisi de başkadır. Uche’nin bacağına yapışmasıyla başlattı modayı. İstanbul’da deplasmanda her yerde. Antalya’da hazırlık maçında, Uche’nin peşinde dahaya indiğinde Revivo’nun yüz ifadesini unutamıyorum. İşin komiği yukarıdaki sahne hep tekrarlanıyor. Bir kahraman, Rambo’yu öcülerden koruyor. Yukarıda Carlos, daha önce Uche.

Rambo’yu bazen bir Galatasaraylı seyirciyi taşıyan otobüsü taşlarken de gördük, Ali Sami Yen’deki reklam tabelasının içinde bir gün saklanıp bir Galatasaray maçında birden bire elinde bıçakla belirirken de.

Biraz Daha Matematik


Sinan Engin’in kafa karıştıran 1 Alex kaç bilmemkim eder sorularına “diğer İstanbullu’dan” bir yenisi daha eklendi. Her ne kadar Sinan Engin kadar bariz hesaplar olmasa da, Galatasaray’ın transfer politikasının da bilinç altında Fenerbahçe’ye endekslendiğinin dile gelmesidir bu açıklama…

Haber şöyle;

G.Saray Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin “Süper bir golcüyü kadromuza katmak üzereyiz” dedi. “Taraftarımız çok mutlu olacak” diyen Sezgin, görüştükleri bir santrforun transferinin her an bitebileceğini belirtirken, “Kaliteli bir oyuncuyla temasımız sürüyor. Çok küçük detaylar üzerinde çalışıyoruz. Öyle bir isim alacağız ki Türkiye hayretler içinde kalacak. F.Bahçeli Güiza’nın ismini gölgede bırakacak” diye konuştu.

Önce Lincoln ile “yıldız oyuncu” diye taraftara yemi attılar ama pek yemedi. Şimdi de yeni bir isim geliyor(muş). Ama satın alma kriteri takıma uygunluğu, takımın ihtiyacı, karakteri, futbolu, yetenekleri vs. değil. Tek hedef var: Güiza… Ondan üstün olsun yeter.

Yani işin Türkçesi “Fenerbahçe transferde bizi ezdi. Bunun altında kalamayız. Mutlaka birini alacağız ve bu isim Güiza’dan daha çok ses getirip gündeme oturmalı. Taraftarımız da mutlu mesut olsun yazık…”

Ayakta alkışlıyorum.

Not: Güiza’nın fotoğrafındaki amcaya her bakışımda gülüyorum. Süper bi hareket :)

Hatırlamakta Fayda Var

Fenerbahçe Forması Kutsaldır

Fenerbahçe forması kutsaldır, bir...

Colin Kazım henüz Türkçeyi tam olarak öğrenememiş olabilir ama bunu çoktan öğrenmesi gerekirdi, iki..

Fenerbahçe yönetiminin Kazım'a ağır para cezası vermesi gündeymiş, yeter mi, bence yetmez, üç..

Artık sene sonuna kadar bekleyip, oyuncuyu elden çıkarırlar mı, yoksa şimdi mi gönderirler bilemem, ama zamanında Tomas'ın hangi sebeple takımdan uzaklaştırıldığını biliyoruz. Öyleyse taviz verilmeden aynı şekilde yaklaşılmalı ve -bence- derhal takımdan uzaklaştırılmalı, dört.

Şımarık ve vurdumduymaz tavırları bi yere kadar, ama Fenerbahçe forması kutsaldır, bunu iyice öğrenmeli, beş..

Bu olayın doğru olduğunu varsayarak yazdık..Yazı biraz Yılmaz Özdil tarzı oldu, kusura bakmayın diyorum bu yüzden..Umarım yönetim, Kazım formayı yere atmadı, elinden düşürmüş şeklinde bir yalanlama getirmez bu olaya.. Yok canım. Abartmayalım.Demezler herhalde.

Türksün Dimi?

Akıllı Tv diye bir kanal var. You Tube tv. diyorum ben ona. Hoş bir kanal gerçekten, vakit öldüresi bir özelliği var. Dün bir video izledim, daha önce ne gördüm ne de konuşulduğunu duydum. Mevzu şöyle, Milli Takım kampında antreman bitmiş oyuncular sahayı terk ediyor, onlar otobüse doğru giderken, yolun kenarındaki gurbetçiler sevgi gösterilerinde bulunuyorlar. Tam o esnada gurbetçilerde biri Emre Belözoğlu'na laf atıyor ve devamı aşağıda.

Gurbetçi Vatandaş: Emre, yazıklar olsun sana. Fener'e gittin.
Emre Belözoğlu: Ne diyosun sen ya?
Sabri Sarıoğlu : Beyler ayıp oluyor.
Emre Belözoğlu: (laf atan kişinin üstüne yürüyerek) Bak senin yaptığın çok ayıp. Burayı Milli Takımı desteklemeye gelmişsin. Sonra ne yapıyorsun? Biz ekmek parası kazanıyoruz bu işten. Ayıp ama sizin yaptığınız..

Eleman daha sonra Emre'nin üzerine yürümesinden tırstığından belki de, özür diliyor ve Emre'yi yanaklarından öpüyor, olayı tatlıya bağlıyorlar. Buraya kadar bile her şey garip ve komikken, olay burada bitmiyor. Vatandaş daha sonra Emre'yle birlikte fotoğraf çekiliyor. Neyse, uzatmayayım. Emre yanlarından uzaklaşırken, oradaki bir başka gurbetçi ise şöyle diyor;

- "İyi oldu laf attığın. Yanımıza geldi."

KFY Bildirisi

30 yıla dayanan geçmisi ile KFY`nin takıma,taraftara, tribüne ve camiaya bakışı, duruşu herkesçe bilindiği gibi bir gün bile değişmemiştir. Fenerbahçe için varolan KFY, Fenerbahçe tribünlerinin düşürüldüğü duruma karşı yıllardır tepkisini açık ve net ortaya koymuştur.

Son günlerde yaşanan gelişmeleri değerlendirilecek ve şaşırılacak bir durum olarak görmüyoruz. Beklediğimiz gelişmeler olmuş ve tahminimizce de bu tatsız olaylar yaşanmaya devam edecektir.

Taraftarlık bilinci ve sorumluluğunda düşünen ve davranabilenlerin ortak endişesi olan tribünlerimizin geldiği son durum için maalesef ümitlenecek hiçbir soyut/somut adım ve çare göremiyoruz. Yıllarca üstüne koyarak geliştirdiğimiz, daha güçlü ve tek parça olması ve bunun yanında takıma, kulübe ceza aldırmamak adına verdiğimiz çabalar ile Avrupa dahil olmak üzere herzaman takdir alan tribünlerimizin, maalesef çok saygı duyduğumuz ama neden yaptığı konusunda en ufak bir fikir yürütemediğimiz başkanımız tarafından yok edilmesini üzülerek izliyoruz ve soruyoruz; nedir paylaşılamayan, nedir bu inatlaşma, nedir bu kavga, kime ne faydası vardır !!!.... Geçtiğimiz sene ve bu son olayda, başkanımız tarafından tribün gruplarına veya tribüncü ruhu taşıyan renktaşlarımıza yapılan haksız itham ve hareketlerde, Fenerbahçemiz`in çıkarları için susmamız, sanıyoruz ki olaylara tepki vermediğimiz ya da bu yapılanların haklı olduğunu düşündüğümüz şeklinde bir tablo ortaya koymuştur. Bilinmesini isteriz ki; sessizliğimiz saygımızdır, tepkimizdir ve belki de ümitsizliğimizdir.

Kfy olarak bizler; daha sezon başlamadan tribünlerimize yapılan bu çok tatsız ve kasıtlı saldırılardan ve buna mağruz kalan arkadaşlarımıza karşı takınılan dostane olmayan tavırlardan son derece rahatsız ve o derecede üzüntülüyüz.

Tribüne her koşulda emek veren, yaz-kış, yurtiçi-yurtdışı demeden çubuklu formanın temsil edildiği her yere imkanları elverdiğince gitmeye çalışan ve yaşadığımız bu vahşi endüstriyelleşme sürecinde belki de en büyük sıkıntıları çekmesine karşın, Fenerbahçe mücadelesinde her zaman gururla yerini almış olan Genç Fenerbahçeli arkadaşlarımıza yapılan bu haksızlığı şiddetle protesto ediyoruz.

KFY

1907 UNİFEB Bildirisi

Üç sezon önce tribünlerdeki gidişattan rahatsız olduğumuz için mabedimizde açtığımız pankartta bu sözler yazılıydı. Bu sözler, sadece bir tribün grubu olmayan 1907 ÜNİFEB’in tribün konusundaki değişmeyen duruşunun özetidir. Biz, üniversiteli gençler, Fenerbahçe’nin aydınlık geleceği olma amacıyla çıktığımız bu yolda en başından beri bu duruşumuzun arkasındayız. Ancak, son yıllarda kulübümüzün Avrupa’da en büyük olma yolunda attığı adımları desteklerken, bunun sonucunda eriyen taraftarlık ruhu ve ayrıca iç yüzüne tam olarak hakim olamadığımız bazı tribün olayları karşısında kaygılanmaktayız.

Üzüntümüz odur ki; yitip gitmekte olan, bir zamanların efsanesi Fenerbahçe tribünlerinden başka bir şey değildir.

Bizler, aynı renklere aşık insanların, konumu ve sıfatı ne olursa olsun Fenerbahçe etrafında tek bir yumruk olacağı günlerin hayaliyle yaşıyor ve bunu arzuluyoruz. Hayallerimizi gerçeklere dönüştüreceğimiz güne kadar, aynı dik duruşu sergileyeceğimizi ve bu anlamda üzerimize düşenleri eksiksiz yerine getirme gayretinde olacağımızı da kamuoyunun bilmesini istiyoruz.

101 yıllık Fenerbahçemiz’in tribünleri, bizlere dedelerimizden, babalarımızdan mirastır. Futbolun endüstriyelleşmesi ile birlikte kaybetmeye başladığımız tribün ruhunu yaşatmak adına elimizden gelen her şeyi yapmakta olduğumuzu ve bundan sonra da yapmaya devam edeceğimizi camiamıza bir kez daha duyuruyoruz.

Bütün bunların yanında, tribünlerimizde sadece maddi katkı yaparak yer alan seyircilerimize de saygı duyuyoruz. Ancak bizim onlara duyduğumuz saygı kadar, onların ve camiamızın da tribün ruhunu yaşatmaya çalışan bizlere saygı göstermesini bekliyoruz.

Çünkü biliyoruz ki tribünler, onu yaşatan taraftarlarıyla güzel.

1907 ÜNİFEB Fenerbahçe Derneği

Berrak Tüzünataç

"...Komşuların Tüzünataç'la ilgili şikayetlerinden biri de güzel oyuncunun evinde çıplak dolaşması! Perdeleri kapatmadan evde çırılçıplak dolaşan Berrak, kendisini uyaran komşularına "Geri zekalılar size ne!" diye bağırmış."

Komşularının tümünün bayan olduğunu tahmin ediyoruz. :)

Kaptan Ümit Özat


Haberi Hürriyet'te gördüm. Şöyle yazıyor web sitesinde;

Engelli olmasına rağmen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İngilizce Tıp bölümünü kazanan İrfan'ın azmini ödüllendirmek isteyen binlerce okur Hurriyet.com.tr telefonlarını kilitledi. Yardım için hesap numarası isteyenler, İrfan'a ulaşmak isteyenler ardı ardına telefon açtı, mesaj gönderdi.
Ancak Köln Futbol Takımı Kaptanı Ümit Özat, İfran'ın tüm giderlerini sonuna kadar karşılamak için gönüllü oldu.

Hurriyet.com.tr olarak büyük kaptan Ümit Özat ile İrfan'ı en kısa sürede buluşturacağız.
Sizden gelen yardım teklifleri için de İrfan adına teşekkür ediyoruz...


Kimisi konuşmanla dalga geçti, kimileri bakışlarınla..Bazılar Maraton alt tribünündeki yerlerinden kalkıp sana küfretmek için tellere tırmandı..Ters ayağınla açtığın ortalara güldüler bazen..

Sen hiçbir zaman takılmadın bunlara. Hatta bir keresinde, "Eleştiri olacaksa bizim gibi eskilere olsun, genç arkadaşlara protesto olunca çok etkileniyorlar..Ben bu duruma daha çok üzülüyorum", diyecek kadar erdem sahibi olduğunu gösterdin.

Normalde bu tarz yardım haberlerini bloga taşımak adetim değildir...ama bunu yazmak gerek.. Milyonlar kazanan futbolcuların zaten bunu yapması gerek, denebilir belki..ben olaya daha çok Ümit Özat'a gereken değeri veremedik gözüyle bakıyorum. Ne kadar örnek bir profesyonel olduğunu ve iyi bir insan olduğunu bilmeyen kalmamalı..

Helal olsun sana Ümit Özat...

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Michael Phelps

Michael Phelps. Soruyorum. "Phelps sen insan mısın?"..Bende önce de soran çok oldu bugünlerde. Genel kanı. Hayır. İnsan değil Phelps. En azından sizin benim gibi değil.

Bir bakalım. Normal bir insanın iki elini vücudunun iki yanında açtığında, iki elinin arasındaki uzunluk 2 metreyi buluyor. Bu normal olarak insanın boyuna eşittir. Phelps'in boyu 1,93. Yani 8 cmlik bir fazlalığı var. Hadi bunu kabul edelim o kadar olur diyerek. Phelps'in kaburgasının en alt kemiği ile kalça kemiği arasındaki uzunluk normal bir insanınkinden 10 cm daha fazla. Normal bir insanın günde alması gereken kalori 3500-3600 civarında iken Phelps sadece kahvaltıda 7000 kalori alıyor. Kahvaltısı 2 kızarmış ekmek, haşlanmış yumurta, peynirli salata, domates, mayonez, 2 çift sosis, 1 omlet, 3 tost ve çikolatalı pancakeden oluşuyor. Normal yüzücülerin kanındaki laktik asit oranı bir yarış sonrası 10-15 milimol arasında değişiyor. Phelps'de bu rakam 5 milimol. Bu onun herhangi bir yarıştan sadece 30 dakika sonra vücudunun yeni bir yarışa hazır hale gelmesini sağlıyor. Bacakları normal bir insanın yüzmesi sırasında bacaklarının vücutla oluşturduğu açıdan 15 derece daha büyük bir açıyla esneyebiliyor. 7 yaşından beri havuzda. 10 yaşından önce haftada en az 5 saatini suda geçirirken bu 10 yaşından sonra giderek artıyor. Makine mi balık mı olduğu hakkında ilginç makaleler yazılmaya başlandı. Kimileri de ona insan evriminin tekrar geriye, yani suya doğru gidişinin başlangıcı olduğunu söylüyorlar.

Ha tabi sonda belirteyim. Bu adamı rakipleri bitirmek istiyorsa, tek yapacakları iş var.1 hafta Galatasaray kampına göndersinler. Nice pehlivanları bitirdi o kamp. 2 haftada sakatlar kervanına katılır. Bu "sakatlar kervanı" lafına da takmış durumdayım. Kervan. Sanırsınız Kewell'la, Linderoth İpek Yolu belgeseli çekiyorlar. Kervan nedir yahu? Şuna sakatlandı diyin.

L'amore

Rüzgar saçını süpürse mest olur bakışlarım
Adınla uyanır kulaklarım, yüzünle açar göz kapaklarım
En güzel şiirlerimle kaleme adını sayıklatırım
Odamın hayaletisin sessizliğine aşığım

Since 1453

Bu görüşüm yıllardır değişmedi. Devasalık. Mesajın kısa ve vuruculuğu. Tasarımı, renk kullanımı. Enfes bir pankart. Maça kalabalık halde gelen Panathinaikos seyircilerinin bu pankartı görünce dakikalardır sürdürdüklerini deplasman şovunu kesip kalakaldıkları anlatılır durur. Sadece Türkiye'nin değil tüm dünya tarihinin en başarılı pankart çalışmalarından birisi. Kill For You bu pankarttan sonra bana göre Fenerbahçe Stadı'nın en sağlam tribün grubu olmuştur. Hala da öyledir.

Sinan Engin

Tarih 2 Şubat 2008

Havalimanında gazetecilere bir acıklamada bulunan Sinan Engin “Schildenfeld'i uzun süredir takip ediyorduk. Aslında Drpic'ten önce Schildenfeld'i istemiştik ancak fiyatta anlaşamamıştık. 3 gündür süren görüşmeler sonunda verdiğimiz teklifte artırıma gittik ve anlaşma sağladık. Harika bir oyuncuyu kadromuza kattık” seklinde konuştu.

Tarih 2 Mayıs 2008

Sinan Engin, Gordon Schildenfeld'i Dinamo Zagreb'e satmak için Hırvatistan'a gittiği yönündeki haberleri yalanladı. Javno.com adlı internet sitesine özel açıklamalarda bulunan Engin, "Schildenfeld iyi bir oyuncu. Genç ve bacakları çok kuvvetli. Gerçek bir stoperde aranacak bütün niteliklere sahip. Takımızda yer almasından memnuniyet duyuyoruz" diye konuştu.

Tarih 26 Mayıs 2008

Seric'in Besiktas'la anlaşması sonrası Panathinaikos'un taraftar forumlarında adeta bayram havası yaşanırken, forumlardaki görüşlerin Türk basınına yansıması üzerine Sinan Engin, maraton.com.tr'ye çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Seric'in haksız eleştirildiğini savunan Sinan Engin, "Gordon ile kıyaslarsak Maradona'yı transfer ettik" dedi. İşte Engin'in maraton.com.tr'ye yaptığı özel açıklama:

"Gordon ile kıyaslarsak Maradona'yı transfer ettik. Aldığımız oyuncunun arkasındayız. Ona sallayanlar önce Seric'in kariyerine baksınlar. İtalya'da ne kadar oynamış, kaç kere milli olmuş onu bir araştırsınlar. Seri A'da bu kadar oynayıp, bu kadar milli olan böyle bir oyuncunun, daha Beşiktaş'ta oynamadan bu şekilde eleştirilere maruz kalması doğru değil"

Tarih 19 Ağustos 2008

Beşiktaş'ta Seriç'in oynamasına engel teşkil eden Gordon Schildenfeld ile görüşen Menajer Sinan Engin, çok sert bir konuşma yaptığı ve "Seni istemiyoruz. Burada sana yer yok" dediği öğrenildi.

Lig TV'nin haberine göre; Beşiktaş'da Gordon Schildenfeld'in Menajer Sinan Engin ile yaptığı özel görüşmede "Para istemiyorum, tek isteğim Beşiktaş'ta forma giymek" dediği öğrenildi. Bu sabah Nevzat Demir Tesisleri'nde Engin ile bir araya gelen Gordon Schildenfeld'in "Ben sizden para istemiyorum. Burada mutluyum. Beşiktaş'ta kalıp kendimi ispat etmek istiyorum. Beşiktaş'ta oynayacağıma da inanıyorum" ifadelerini kullandığı belirtildi.

Gordon'un bu sözlerine karşılık menajer Sinan Engin çok sert ifadeler kullandı. Engin'in "Seni istemiyoruz. Zaten kontenjanımız da dolu. Yeter artık bizim geleceğimize engel olma. Seriç senin yüzünden oynayamıyor. Neden kendine takım bulmuyorsun? Burada sana yer yok" karşılığını verdiği ifade edildi.

Devrim

"Let the world change you and then you can change the world."

Natalia Vodianova

Kale Arkası

Futbol Aşkının Bedeli

Türkiye, İtalya ve İngiltere'de 3 futbolsever bir futbol sezonunda kendi takımını tribünde, ülke ligi ve Avrupa'nın 5 (4) büyük ligini ve Şampiyonlar Ligi'ni ekran başında izlemek istese cebinden kaç para çıkar? Futbola sevdalanmanın bedeli ne? Mehmet, Luca, John dedim bu taraftarlara, Galatasaray, Milan ve Liverpool taraftarı. Kendi stadlarında maç kaçırmıyorlar. Üç taraftarın da dijital platformlara geçmişte üyelikleri ve evlerinde HD televizyon var...

Türkiye
Mehmet, Galatasaray kapalı tribün kombinesine 1.600 ytl veriyor. Sıra naklen yayınlarda. Lig Tv'de haftada 4 maç izleyebilecek. Premier Lig'i de seyretmek istediğinden EkoSpor paketi yerine Spor paketi almak zorunda. Aylık 85 ytl. Maçları HD seyretmek istiyor ve Digiturk Plus için 900 ytl ödüyor. Deplasmandaki maçları HD seyredip seyretmeyeceğini bilmiyor. Şampiyonlar Ligi'nin tüm maçları D Smart'ta. D Smart HD decoder 690 ytl. Mehmet'in lig başlamadan cebinden çıkan para 4 bin ytl

İtalya
Luca, Milan taraftarı. Maçları San Siro'da Güney Kale arkasında seyrederdi ama Fossa dei Leoni kapandığından beri o da Mehmet'in seyrettiği Kapalı tribünün muadili Rosso tribünü 2. kattan alıyor kombinesini. 350 euro ödüyor. UEFA Kupası maçları için ayrı bilet almak zorunda. Sky Italia'dan HD decoder alıyor. Fiyatı 150 euro! Internet'ten online alsa bedava ama uğraşmıyor işte! Serie A ve Avrupa liglerini izlemek için aylık aboneliğe 26 euro ödüyor. Pazar günü oynanan 7 maçı da naklen seyredebilecek, isterse hepsini tek ekranda takip edebilecek. Luca nın cebinden çıkan para 812 euro. 1430 ytl

İngiltere
John uzun yıllardır kombine sahibi ve yeni sezonda da yenileme hakkını sahip. Maçları Kop tribününden izliyor ve bu sezon ödeyeceği rakam 700 sterlin. Mehmet ve Luca gibi Kapalı(Maraton) tribünden izlemek istese vereceği fark 50 sterlin. John Premier Lig'deki tüm maçları HD izlemek istediğinden Sky'dan HD decoder alıyor. 150 sterlin ödüyor. Ona bir de Usain Bolt hızında bedava internet bağlantısı veriyorlar. Arkadaşı Mehmet emekleyen Adsl için ayda minimum 50 ytl vermek zorunda. John'un tüm ligleri izlemek için farklı decoderlara ihtiyacı yok. Sky'dan Sports Mix paketini alıyor. Aylık 36 sterlin ödeyecek. John'un bu sezon futbol aşkı uğruna ödeyeceği toplam rakam Kraliçe'nin parasıyla 1210. Bizim paramızla ise 2 bin 670 ytl.

Mehmet, Kewell ve Meira gibi yıldızların takımına gelmesinden memnun. Luca, Kaka ve Pato'nun yanında bu sezon San Siro'da Ronaldinho'yu da göreceği için mutlu. John artık takımından şampiyonluk bekliyor. Torres yine en büyük gol umudu. Mehmet, Luca ve John'a aylık maaşlarını soruyorum. "Erkek adam kazandığı parayı söylemez" diyor Mehmet. Luca ve John da kafa sallıyorlar...

Yazı: aceto balsamico