6 Aralık 2008 Cumartesi

Kriz & Fırsat

Türkiye’nin küresel krizi fırsata dönüştürme şansına sahip olduğunu ilk kez Başbakan Erdoğan söyledi galiba. Daha sonra, Türkiye ekonomisinin zaten yavaşlamış olan çarkları küresel krizin de etkisiyle durma noktasına gelince ve krizin Türkiye ekonomisi için ciddi bir tehdit oluşturduğu ortaya çıkınca Sayın Başbakan, şaşırtıcı bir atalet içinde krizi izlemekte olan hükümeti dışında herkesi, her kesimi suçlayan açıklamalar yapmaya başladı. Sayın Başbakan’a göre özellikle bankacılık kesiminde “krizi fırsata dönüştürmek isteyenler” vardı ve hükümet onlara fırsat tanımayacaktı.

Bu noktada şu soruları sormak gerekiyor Sayın Başbakan’a:
- Sizce krizi fırsata dönüştürmek iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?
- Türkiye ülke olarak küresel krizi fırsata dönüştürürse “iyi” bir şey yapmış olacak, ama bankacılar ya da işadamları hükümetin yapamadığını yapıp krizi fırsata dönüştürmeye kalkarsa “kötü” bir şey mi yapmış olacak?
Bu sorular bizi çelişkili bir sonuca götürüyor. Türkiye’nin yaşanmakta olan küresel krizi fırsata dönüştürmesi çok zor, buna karşılık tek tek bireylerin, tüketicilerin, yatırımcıların, firmaların, bankaların krizi fırsata dönüştürme şansı var. Ancak onların bu fırsatı kullanması Türkiye’nin krizi fırsata dönüştürmesini sağlamıyor. Bunu sağlamak hükümete bağlı. Hükümet ise krizin olası sonuçlarını doğru okuyup gerekli önlemleri zamanında almadığı için, krizi fırsata dönüştürmek şöyle dursun, ekonomimizin krize doğru sürüklenmesini hızlandırdı. Krizi fırsata dönüştürmek isteyenler var idiyse, tam da onların aradığı ortam oluşmuş oldu.

Bu noktada sorulması gereken bir soru daha var: Türkiye’nin, altı yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı altında 2008 yılında gelinen noktada küresel krizi fırsata çevirme şansı var mıydı? Yoksa bu, krizi doğru okuyamayan hükümetin halkı oyalamak için ortaya attığı bir slogan mıydı?

Türkiye ekonomisi, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2007 ortalarına kadar süren dönemde, dünyadaki likidite bolluğundan ve “hormonlu” büyümeden yararlanarak oldukça hızlı büyüdü. Bu dönemde ekonomimizin dış kaynağa bağımlılığı azalmadı, arttı.
Ekonomimiz büyüdükçe dış açığımız da büyüdü. 2007 ortalarında ABD’de başlayıp küresel finans sistemini ve daha sonra reel ekonomiyi sarsan, küresel likiditeyi kurutan ve sermaye hareketlerinin yönünü değiştiren krizin, bizimki gibi dış kaynağa bağımlı bir ekonomiyi olumsuz etkilememesi mümkün değildi. Bu durumda hükümetin, “krizi fırsata dönüştürme” fantezisini bir kenara bırakıp, olası zararı en aza indirmek için tüm kesimlerle el ele verip çözüm yolları araması gerekirdi.

Hamilton the CHAMPION!!

1999'dan beri beklediğimiz gün ben bloga yazı yazamadığım sürede geldi ve McLaren 9 yıl sonra Lewis Hamilton ile pilotlar şampiyonasını kazandı. Son yarışa aşırı temkinli yaklaşan takım az kalsın bunun bedelini ağır ödeyecekti. Gerçi bu şekilde Ferrari'ye yapılan "göster ama elletme" olayı adamları resmen travmaya soktu, bu da bizim için şampiyonluğun tadını bir kat daha arttırdı :). Sanırım son turlarda yaşanan heyecan Formula1 tarihinde ve geleceğinde kolay kolay görülmez. Son sözüm ise sadece Türkiye'deki Ferrari taraftarlarına: Arkadaş, "Glock sattı, şike var, kaç para verdi McLaren" gibi komplolarınızı burada İtalya'da ki orjinal Ferrari taraftarları yapmıyor be, Formula1'i de Turkcell Süper Lig sandınız galiba. Buyurun aşağıda Timo Glock ve aynı taktiği uygulayan takım arkadaşı Jarno Trulli'nin tur zamanlarını karşılaştırın, öyle gelin.

timo glock
69 1:18.688
70 1:28.041
71 1:44.731

jarno trulli
69 1:22.428
70 1:33.539
71 1:44.800

Son yarım turun videosunu izlemek için tıklayın..

Baba Lugano

''Çocuğa laf anlatmak zor oluyor. Oğlum benden her zaman gol atmamı istiyor. Ben de ona her zaman asıl görevimin savunmayı dengelemek ve takımımın gol yememesini sağlamak olduğunu anlatmaya çalışıyorum."

3 Aralık 2008 Çarşamba

Top 10 Absürd Stad

Akçaabatsebatspor'un stadı Türkiye'nin en absürd stadyumlarından. Denize yakınlığı sebebi ile sahadan güçlü bir şutun denize kaçtığı yönünde şehir efsaneleri dolaşır. Bunun dışında otoyolun kenarında bulunan Ali Sami Yen Stadı'nda, misafir ve ev sahibi takımın bayraklarının çekildiği yeni açık tarafındaki direklere, otoyoldaki trabzanlardan atlamak kaydıyla girildiğine kendi gözlerimle şahit olmuşumdur. Tabi hayati tehlike atlatılarak. Aşağıda yine sizden de birçok örneğin geleceğine inandığımız dünya üzerindeki 10 absürd stadyum var. Buradaki ana kıstaslarımız mimari, stadın lokasyonu ve tribünlerin durumu belirtelim.
10-Estádio Municipal de Braga: 10. sırada bu dalın en çok tanınanı var. Bu stadı mimarisi, lokasyonu bir yana Euro 2004'te Portekiz hükümetinin en çok parayı harcadığı stad olması absürd yapıyor. Tam 83 milyon euro ile turnuvadaki diğer 10 stadyumundan daha pahalıya patlamıştı inşası. Tabi bu rakamın oluşmasında tribünlerin yapımı değil o kayaların delinip stadı oturtmanın da payı var. Kentin takımı SC Braga maçlarını bu stadda oynuyor.

9-Gospin Dolac, Imotski: Yine kayaların arasında bir stad. Hırvatistan Ligi 2. lig takımlarından NK Imotski'nin Stadı. Bu seferki stad değil resmen coğrafya sınavı. Kayalar, platolar, stadın hemen sağındaki büyük Imotski gölü, arkada surlar. Bu sahada Japon futbolcu oynasa 90 dakika boyunca maçı bırakıp fotoğraf çeker. Bu stadın turnikesi nerededir, ayrıca o balkon gibi yerden bakanlardan bir ücret alınır mı çözemedim.

8-Kråmyra Stadium, Ålesund: Norveç Ligi takımlarından Aalesunds FK'nın 2 sene önce geçtiği Color Line Stadyumu'ndan önce kullandığı çok amaçlı stadyum. Ben ömrümde çok beleştepe gördüm ama böylesini görmedim. Resmi beleştepe. Adam resmen beleştepeye pankart açmış, tifo yapmış. Aslında günümüz endüstriyel futbol düşmanlarının mekanı tam. "Burası benim yerim" diye kimse kimseyi kaldıramaz koltuk yok, açık arazi. Ancak "şu taşın yanı benimdi, şu dikenin üstü senindi" diye tartışma yapılır o kadar. Atanalırspor felsefesi hala yaşıyor anacığım.
7-Igralište Batarija, Trogir: Yine Hırvatistan ikinci Ligi yine bir coğrafya dersi. Bu sefer yerşekilleri koy, körfez, boğaz, yarımada, ada şeklinde. HNK Trogir takımının stadı 1.000 kişilik ama kale surlarıyla beraber rahat bir 5.000'i bulur. Tam Türk basınına göre bir stad. Her maç sonrası başlık hazır zaten. "HNK Trogir denize döktü", olmadı "HNK Trogir pupa yelken", olmadı "HNK Trogir kaleyi fethetti". Ama itiraf edeyim o küçük adacıkta stadın arkasında kalan yerleşim yerine de hayran kaldım. Absürd olduğu kadar da görünüş açısından harika bir stadyum.
6-The Wall, Doha: Listenin henüz yapılmamış tek stadyumu. Katar'daki nam-ı diğer "Laptop Stadyumu", "The Wall". Katar'ın başkenti Doha'da inşası devam eden stad dünya tarihinde 2 ilke ev sahipliği yapacak. Dünyanın ilk yeraltı stadyumu ve dünyanın açık havada olup air conditiona sahip olan ilk stadyumu. En erken 2010 yılında bitmesi planlanıyor. Işıklandırma direkler ve ampüller yerine tamamen surround sistemi ile yapının içinden sağlanacak. Laptop kelimesine birebir uyan bir stadyum, yani kapalı halden açık hale gelirken zemin aşağıya iniyor ve tribünler dikleşiyor. Bu mekanizma isteğe göre ayarlanabiliyor. 2018 Dünya Kupası'na aday olmayı düşünen Katar'ın şahsi şov stadlarınan birisi. Zira kapasite sadece 11.000, yapım sebebi bu stada Dünya Kupası'nı getirtmek değil, "bakın biz neler yapabiliyoruz" demek.
5-Kenilworth Road, Luton: Luton Town'ın Stadyumu. Joe'nun birkaç hafta önce bir yazısı vardı Wolves hakkında, stadyuma etraftaki bardan kaçak giriş var diye. İşte onun legal hali. Luton deplasmanına gelen taraftarlar ellerine cadde, sokak, ev numarasını alıyorlar, arayıp aşağıdaki kapıdan geçiyorlar, sonra oturma odası, bahçe, merdiven derken deplasman tribününe giriyorlar. Stadyum insanın evi gibi olacak demişler ya işte o hesap. Üst kattaki perdeli pencereleri çözemedim, orası da business class sanırım. Bir gün Joe bizi adada misafir ederse ilk gideceğim stadlardan olacaktır and içtim.


4-Aker Stadion: Bu stadı da absürdden çok doğal güzelliği için listeye almak lazım aslında. Norveç 1.Ligi takımlarından FK Molde'nin evi Aker Stadion 11.000 kişilik kapasitesine rağmen düzenli mimarisi ve enfes lokasyonu ile gördüğüm en güzel yapılardan birisi dünya futbolunda. Zaten mimarı Kjell Kosberg'e de 1999 yılında Norveç'te yılın mimarı ödülünü kazandıran ve dünyanın en prestijli mimari ödüllerinden olan FIABCI'ye adaylık getiren bir stad.

3-Eco-Estádio Janguito Malucelli, Parana: Brezilya 3. Ligi olan Campeonato C'de mücadele eden J. Malucelli Futebol Sociedade Anônima takımının stadı (aynı zamanda yazı başlığının altındaki resim). Stadın adından da anlaşılacağı gibi ekolojik dengeyi bozmama adına doğayı fazla tahrip etmeden onunla bütünleşerek yapılmış bir stad. Zaten spiker kulübesi ile bu alanda açtığı çığırı tezahür etmek mümkün değil. Yedek kulübeleri bambaşka. Bu stadı güveler nasıl yiyip bitirmiyor bilmiyorum. Tribün koltuklarını sökmek için öyle tornavido operasyonu veya kaba kuvvet yetmez, çapa, tırmıkla girişeceksin. Stadın kendi absürdlüğü bir yana, tribünü ortadan ayıran merdivenler apayrı bir hadise. Çayır çimene 3-4 tane plastiki çakıp tribün yapmışsın bir de ne merdivenle uğraşıyorsun. FIFA kuralarına mı uyacaksın? Ayranı yok içmeye, merdiven yapar tarlaya.

2-Mmabatho Stadium, Mafikeng: 2010 Dünya Kupası için bütün stadları elden geçiren ve yeni stadlar inşa eden Güney Afrikalılar karambolde şu stada da el atsalar hiç fena olmaz. Üstelik bu stadda Johennaesburg derbileri oynanıyor bazen. Cape Town-Kaiser Chiefs, Orlando Pirates-Cape town gibi. Neresinden başlasam bilmiyorum. Büyük bir ihtimalle maraton tribünleri önce yapıldı. Daha sonra da yahu bu stada bir restorasyon yapalım diye yola çıkıldı, ancak ödenek azlığından iskambil kağıdından kale yapar gibi tribünlerin iki tarafına terastan bozma şu kare platformlar yerleştirildi. Üstelik stad 59.000 kişi alıyor. O kadar adama yazık. Dünyanın efektiflik/kapasite açısından en kötü stadyumudur sanırım. Mimarı Metin Şentürk.
1-Við Margáir: İşte dünya üzerinde Orhan Ayhan'ın maç anlatamayacağı tek stad. "Bilenler için söylüyorum deniz tarafındaki kaleyi ev sahibi EB/Steymur koruyacak" diyemez çünkü. Ulan her yer deniz tarafı. Kelimeler kifayetsiz kalıyor bu stad için. Faroe Adaları 1. Ligi "Formuladeildin" (isim apayrı bir tez konusu zaten) takımı EB/Steymur'un mabedi, ufak bir dalgada ne oluyor bilmiyorum. Hani Manchester City ile eşleşince maçı Torshavn'ın Gundadalur Stadı'na alınan takım. İsabet olmuş. Bu stada gel-git olur, bu stada kaya düşer, bu stada Jaws çıkar, bu stada ne olmaz ki? Bu stadla adamlar bu sene ligde şampiyon oldu işte. Ayrıca buraya deplasman takımı nasıl geliyor, eve nasıl dönüyor? Reina'ya yatla yanaşır gibi gemiyle geliyorlardır büyük ihtimal. Bundan daha zorlu deplasman var diyecek olan varsa beri gelsin. Zaten kulüp de futbolculardan çok futbol topuna para harcıyordur. Tam Sabri'nin adrese teslim frikiklerinin stadı.
Yazı: Flying Dutchman

Kütüphane Kartı

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti polis teşkilatının kimlik kartı budur. Üniversite kimlik kartım bunun yanında daha ciddi duruyor.

2 Aralık 2008 Salı

UEFA Cup Final 2009

Gördüğüm en iyi afiş çalışmalarından biriyle geri sayım başladı. Gitsek mi acaba?

30 Kasım 2008 Pazar