7 Haziran 2008 Cumartesi

Çok İlginç Bir Konuşma, Çok İlginç Konular

Duyduklarımın bazısına katıldım, bazısına katılmadım, çoğuna şaşırdım. Yorumu sizlere bırakıyorum..

Video 1

Video 2

6 Haziran 2008 Cuma

Milletin İradesi Yok Sayılmışmış?!


T.C. ANAYASASI MADDE 6. – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.


T.C. ANAYASASI MADDE 9. – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.

hadi bu da benden bonus olsun:

T.C. ANAYASASI MADDE 14. – (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

ABD Başkanlık Seçimi


Hillary Clinton başkanlık yarışında Demokrat Parti adaylığından çekildi ve Barack Obama'yı destekleyeceğini açıkladı. Demokrat Parti'nin kozu da belli oldu böylece. Ha ABD'yi anladım ama Türkiye'nin ve dünyanın geri kalanının bu yarışı kendi meselelerinin önünde tutmasını anlayamıyorum. Tamam küreselleşme artık dünyanın öbür ucunda olan bir gelişmenin çok uzak diyarlara etki etmesine sebep oluyor burası kesin. Sierra Leone'deki bataklıklarda elmas arayan 5 yaşındaki çocuğun ayağına takılan kömür parçası Türkiye'deki altın piyasasını, Suudi Arabistan'daki petrol arama istasyonundaki işçinin performansı, E-5 karayolundaki araç sahiplerinin cebini etkiliyor bu açık.

Ama şu da çok açık. ABD artık bir Leviathan canavarı. Onu besledik büyüttük ve durduramayız (bu bambaşka bir yazı konusu). O başkanlığa bırakın siyahi bir insanı Bono'yu ya da Michael Moore'u getirseniz o bombalar yine Orta Doğu'ya yağacak veya Kyoto Protokolu yine imzalanmayacak. ABD'nin üzerinde oturduğu dinamikler, yönetimdeki insanı bazı şeyleri yapmasını engelliyor. Dolayısıyla en çok barış sloganı atacağını düşündüğümüz insan bile oraya geldiğinde olduğu insandan faklı davranmak zorunda. Bir ABD başkanı gibi. Bu dediklerimden ABD'nin dünya politikasını savunduğum gibi bir düşünce çıkarılmasın kesinlikle zaten blogu takip edenler de anlamıştır. Benim anlatmak istediğim siyasi konjonktörün bazı iyimser düşünceleri çıkar hamlelerine dönüştürdüğü ve bundan siyahi bir başkanın bile kaçamayacağı.

Dolayısı ile bütün ABD başkanlık yarışları aynen South Park'ta belirtildiği gibi arasında geçer. Yani al birini vur ötekine.

Stan Marsh: I think voting is great. I just didn't care this time because it was between a giant douche and a turd sandwich.
PETA member: But Stan, don't you know, it's always between a giant douche and a turd sandwich. Nearly every election since the beginning of time has been between some douche and some turd. They're the only people who suck up enough to make it that far in politics.


Karaköy-Gebze Hattı İnsanları

Bir çok farklı kültürden insan gördüm ama Avrupa yakasında çalışıp, Kartal veya Pendik civarında oturan Karaköy-Haydarpaşa vapurundan inip Haydarpaşa-Gebze trenine koşan adamdaki konsantrasyonu, hedefe odaklanmayı kimse de görmedim. Kişisel fikrim o adamları o andaki konsantrasyonla herhangi bir futbol takımımızın başına getirseler 9 sene üstüste Şampiyonlar Ligi şampiyonu olacağımız yönündedir.

Bir kere saat 4 olmaya başladığında planlar yapılır kafada, hangi vapurun yakalanacağı, vapurun hangi bölgesinde oturulacağı, hangi iskeleden inileceği, Haydarpaşa'nın hangi kapısından girilip hangi virajları alınacağı kafdada hesaplanır. 10 yılı geçgin devlet memuru iseniz bu planı yapmaya daha fazla vaktiniz vardır çünkü genelde mesainiz, "2. kata in, 4.kata çık, 3.ayak Nurbatur gelir mi?, Nonda olacaadı o maçta görürdünüz" diyaloglarından ibaret olduğundan vaktiniz de vardır. Nitekim mesai biter, elinizde her zaman taşıdığınız yerine göre siyah poşetle veya haftasonu alışverişinden alınmış bilmem hangi giyim mağazasının damgası olan poşetle Sirkeci'ye veya Karaköy iskelesine depar atılır. Vapura son anda yetişilecekse kapıyı kapatan görevliye uzaktan el işareti yapılarak vapura zorla binilir, binerken iskele kullanılmaz. İniş anı hesaplandığından da iniş iskelesine yaklaşılır ve yakın durulur. Yolculuk boyunca yandaki insanların gazetesi okunur, bu arada siyah poşetten çıkarılan çekirdeklerin çitlenmesi ihmal edilmez.

Bu insan grubu vapur yolculukları konusunda Kristof Kolomb'a ders verebilecek yılların tecrübesine sahip olduklarından vapurun hangi yanından iskeleye yanaşacağını bilirler. Vapur yanaştığında asla iskelenin sürülmesini beklemeden karaya atlarlar ve o anda maraton başlar, çünkü asla yalnız değildir ve onunla beraber karaya atlayan en az 20 kişilik bir grup vardır. Haydarpaşa Garına girilir, tren bileti alma gibi bir sıkıntı yoktur zira bu insanlar için yaratılmış aylık abonman diye bir icat vardır. Trene koşulur, binilir ve ilk görülen boş yere oturulur, genelde şanslıysanız Anadolu yakasında çalışan ve Cevizli'de oturan arkadaşınız sizin için yer tutmuştur. Yolculuk boyunca çekirdek çitlenmeye devam edilir. Varsa Söğütlüçeşme ve Kızıltoprak'tan binecek arkadaşa yer tutulur. Tren bu istasyonlara gelindiğinde arkadaşı olmayan isimler genelde ayakta kalır, bu insanlar büyük bir şevkle trene binip hiç boş yer olmadığını görünce yaşadıkları çöküntüyü göstermemek için trenin bir kapısına sırtını dayar ve ayakta geçireceği 12 istasyonun işkencesini hesaplar. Her istasyonda da "acaba kalkan var mı?" diye içeriyi süzmeyi ihmal etmez.

Türk insanının trene binme yer kapma konusundaki her gün sürdürdüğü 2-3 saatlik macerası psikoloji kitaplarına konu olacak düzeydedir ve asla küçümsenmemesi gerekir.

Yazı: Flying Dutchman

Futbolun Popülerleşmesi ve Türkiye


Türkiye'de özellikle 1980 sonrasında futbolun hızla yükselen bir değer haline geldiği bilinmektedir. Hızla ticarileşen ve popüler kültürün önemli araçlarından biri haline gelen bu oyun, diğer spor branşlarına duyulan ilgiyi kendi üzerine çekmeyi başarmıştır. Bilal Arık, Top Ekran'da adlı eserinde, 1980 sonrası Türkiye'sinde futbolun hızla gelişmiş olmasını çeşitli nedenlere bağlamaktadır. Arık, bu yükselişin en önemli nedenlerinden bir tanesinin, 12 Eylül'ün ardından yürütülen depolitizasyon süreci olduğunu belirtmektedir. Arık'a göre,

"Darbeci kadronun kültür politikaları ve demokrasiye geçişle hükümete gelen Anavatan Partisi, genel düzlemde sporun özelde futbolun 80 öncesinin ‘toplumsal çatışmalarını' unutturacağını tasarlamıştır. 1983 hükümet programında, spor sahalarının arttırılması düşünülmüş ve kısa sürede ülkenin birçok yerinde yeni statlar inşa edilmiştir."

Kulüp taraftarlığının bireysel yaşamda oynadığı rolün günden güne artması, kimlik sorunu ile yakından ilgilidir. Büyük kulüp taraftarı olmak, toplumsal hayatta kendine yer bulmanın ve belirli bir kitlenin parçası haline gelmenin kolay yoludur; Mehmet Ali Kılıçbay'ın deyimi ile "ucuza kimlik edinmedir". 12 Eylül müdahalesi ile toplumsal muhalefetten ve örgütlenmeden uzaklaştırılan yığınlar, depolitize olarak kendilerine daha "tehlikesiz" bir kimlik arayışına girmiştir. Spor ve özelde futbol, topluma arz ediliş şekli ile bu kimlik boşluğunu doldurmaya en güçlü aday haline getirilmiştir.

Ahmet Talimciler'in belirttiği gibi; "1980'li yıllarla birlikte popüler futbol kültürü, popüler bilinçteki anlam, tema, kod, mit ve söylemlerin etrafında örgütlendiği anlamlandırma sisteminin oluşturduğu temel "metin" haline geldi. Popüler kültür, insanın yaşam etkinliği içerisinde olduğu tüm değerleri bünyesinde barındırır. Futbol, Türkiye'de popüler kültürün kitlesel biçimi olarak ilk sırada yer almaktadır. Futbola olan ilginin artışı, futbolla ilgilenen kitlenin de değişmesine neden olmuştur. Futbol artık sadece proleterlerin sporu değil bir orta sınıf sporu haline de gelmiştir. Üst sınıfların futbolla olan ilgisi futbolun çehresinde ve yapılanışında bir takım değişikliklere yol açmıştır."

Taraftar kimliğinin her türlü sınıfsal, bölgesel ve politik ayrımı ortadan kaldıracağı düşünülmüştür. Gerçekten de Türkiye'nin İstanbul'a çok uzak mesafedeki birçok coğrafyasında Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ya da Galatasaraylı olmak, birey ile büyük kulüp arasında psikolojik bağın hemşerilik ilişkilerini ve kültürünü de aşan niteliğine bir gösterge olarak yorumlanabilir. Özellikle son yıllarda büyük kulüp taraftarlığının, milli takımın maçlarına gösterilen ilgiyi aştığı da gözlemlenmektedir.

Sporun ve özelde futbolun endüstrileşmesi ile birlikte, kulüp yöneticilerinin profilinin değiştiği gözlemlenmektedir. Farklı ticaret kollarında zenginleşen ve nüfuz alanını genişleten ekonomik olarak üst sınıfa mensup isimlerin, kulüplerin idari kadroları arasına hızla girerek yeni kazanç ilişkileri içerisine girdikleri görülmüştür. Medya patronları dışında medyanın göz önünde olan isimlerinden bazılarının üç büyük futbol kulübünün yönetici kadroları arasında zaman zaman sivrilmesi rastlantı değildir.

Tuncay Özkan'in açıklamaları dikkat çekiyor; "Futbol sektörünün parasal rantı çok büyümüş. 1999'da Ankara'da Sherton'da Futbol Federasyonu'na başkan seçilecek. Mafyacılar oteli kat kat kapatıyor. Peker, Çakıcı, Ali Fevzi Bir ve Susurluk'un yargılanan çetesi, her biri otelde bir kat kapatıyor… Herkes kendi kulisini yapıyor ve hep beraber federasyonun başkanını seçiyorlar. Susurlukla palazlanan bazı asker ve polis kökenliler de, babalar kavga etmesin diye arabuluculuk yapıyorlar. Spor basını bu işin tam göbeğinde, her şeyi görüyor. Zaten bu şike olayında da sadece futbol seyircisi şaşırdı. Sevgisi, umudu, futbol olan seyirci hayatla en önemli bağını yitirmiş durumda."

Yazı: Cevahir Evren

En İyi Sollama (Sağlama?:) )

Formula1'i izlemeye başladığımdan beri benim için en müthiş pilottan Formula 1 tarihindeki en güzel geçiş: SPA 2000 vs. M.Schumacher

Katal Go Go Anelkaaa Nicholas Anelka!


Nicholas Anelka demişken İnönü tribünlerini susturduğu golü izlememek olmaz :)

Dur Hele Bi Soluklan Yeğenim

Nicolas Anelka daha 4 ay olmadan "yeni menajerle konuşacağım,kanatlarda oynamak istemiyorum forvet oynatılmazsam durumumu gözden geçireceğim" demiş. Bi dur be yerinde be arkadaş kurt mu var?

3 Haziran 2008 Salı

Karolina Kurkova

Olmadı Harakiri Yapsın

Ülke gündemi bu sefer "dinlenme vakası"yla meşgul. CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın dinlendiği iddialarını belgelerle yalanladıklarını iddia eden Akapeliler, Sav'ın istifa etmesini istiyorlarmış. Peki bu arkadaşlara sormazlar mı:
-İhmaller yüzünden sık sık olan tren ve uçak kazaları yüzünden Ulaştırma Bakanı istifa etti mi?
-Sağladığı vergi kolaylıkları sayesinde oğlunun voleyi vurmasını sağlayan, kendi bakanlığının çıkardığı kanunlarla vergi affına uğrayıp pekçok davası düşen Maliye Bakanı istifa etti mi?
-Bakanlığı boyunca Dünya'nın en büyük terör örgütü İstanbul'u 4 defa bombalarken,pek çok aydın suikaste kurban giderken İçişleri Bakanı istifa etti mi?
-Güvenliğinden sorumlu olduğu yargıçları gazetelerde hedef gösterilip çalışma mekanlarında silahlı saldırı sonucu öldürülürken adalet bakanı istifa etti mi?
-Gümrüklerde pekçok kaçakçılık, rüşvet, yolsuzluk belgelenirken Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanı istifa etti mi?
-Tuzla tersanelerinde işçiler hayatını kaybederken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı istifa etti mi?

Futbolun Sağlığa Etkisi

Tribünlerde her gol pozisyonunda yerinden fırlayan, kendini tutamayan insanların vücut dengelerinin de bozulduğu. Tribünün bir deşarj mekanı olduğu doğru ama ben o tribünlerde top rakibin ayağına geçince, tırnaklarını kemirmeyi 1 saniye bile bırakmayan, başını ellerine alıp sallanmaya başlayan, hele bir de azılı derbilerde kendi takımı son dakikalarda öndeyse strese dayanamayıp ağlamaya başlayan bir sürü adama şahit oldum. Bildiğim futbola her geçen gün daha da bağlanıp, yegane moral düzeltme aracı olarak gördükçe onun sağlık üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkisinin de arttığı.

İngiltere'nin Loughborough Üniversitesi'nde görev yapan Dr. Peter Howarth yaptığı araştırmada bir takım bulgulara rastlamış. Örneğin çubuklu siyah-beyaz renkli nesneleri sürekli izleyen insanların görme yetilerinin arttığı gözlemlenmiş. Aynı zamanda futbol topunun havaya yükseldiği anda (örneğin bir kaleci degajında) topu izleyen insanların görme yeteneğinin o anda normalden daha düşük olduğunu belirtmişler ki buna "Empty Field Myopia" diyorlar.

1997-98 sezonunda Floransa Üniversitesi'nde ve aynı şehirdeki Careggi Hastanesi'nde yapılan araştırmalarda Fiorentina'nın maç kaybettiği günlerde hastaneye mide ağrısı sebebiyle başvuranların sayısında ciddi bir artış görülmüş. Bunun sebebi de stres, kızgınlık ve üzüntü anında salgılanan ve ülser hastalığına da yol açan Elico hormunu.

Utah Universitesi'nde görev yapan Dr Paul Bernhardt da 1994 Dünya Kupası Finali'nden sonra incelediği Brezilya'lı ve İtalyan deneklerin sonucunda Brezilyalıların testosteron seviyesinin normal olduğunu görürken İtalyanların oldukça düşük olduğunu saptayıp bunun sebebinin de doğal olarak heyecan dolu penaltı atışları sonucu kupayı kaybetmenin olduğunu ileri sürmüş.

Yazı: Flying Dutchman

The Rising Sun Over Europe

YORUMSUZ...

İnleyen Nağmeleeeerr!!!


En sevdiğim tezahuratı blog olayına girmişken hemen koymasam içime dert olurdu:
uçan kuşlar martılaaar!

Deniz Olmak, İnsan Kalmak

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 1972 yılının 6 Mayıs günü (bugün) idam edildiler. Hepsinin yüreğinde ülke sevgisi vardı.

Kimseyi öldürmemişlerdi.

Ama idam edildiler.

Yakınları onlardan söz ederken �Denizler� diyor. Bu üç ismi de kapsayan kucaklacıyı bir kavram:

-Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan anlamına geliyor.

Deniz lider doğmuş bir çocuk olduğu için her yerde en öndeydi. İdama giderken de öyle oldu. Sehpaya ilk çıktı, taburesini kendisi tekmeledi.

Eski başbakan Süleyman Demirel, yeğeni Yahya Demirel �hayali ihracat� yaptığı için soruşturulurken muhaliflerine şöyle çıkımıştı:

-25 yaşında çocukla uğraşıyorlar!

Yahya 25 yaşında devleti dolandırmak gibi �çocukluk� yapmıştı! Demirel hoş görülmesini istiyordu.

Aynı Demirel Denizlerin idam hükmü Meclis"e geldiğinde ise elini pişkin bir ifadeyle havaya kaldırıp, arkasına dönerek lideri olduğu Adalet Partisi"nden idama �evet� demeyen var mı diye kontrol ediyordu.

Deniz haksızlıklara ve hırsızlıklara karşıydı, Demirel ise yeğeni Yahya"yı korurken böyle değildi. Deniz"in karşı olduklarını savunuyordu!

Deniz"in haksızlıklara karşı isyanı Haydarpaşa Lisesi"nde daha 1. sınıf öğrencisiyken başlamıştı.

Hürriyet gazetesi o yıllarda Haydarpaşa"nın en sevilen öğretmeni Ömer Hoca için yalan ve iftira dolu bir haber yayınlamıştı.

Haydarpaşa"nın iyi öğrencileri o gün okulu boşaltıp, Cağaoğlu"nu geldiler. Gazete binası önünde Hürriyet"i yaktılar! Öğrencilerin önünde Deniz vardı!

Öğretmenleri için bunu yaptılar!

Ertesi günkü Hürriyet"in birinci sayfasında gazeteyi ateşe veren öğrenci Mehdi Beşpınar"ın, Deniz Gezmiş"le birlikte kocaman fotoğrafı yayınlanmıştı:

-Bu gençler yarın yaptıklarından utanacaklar!

Tam tersi oldu, Hürriyet yaptığı yanlış haberden utandı, hem Ömer Hoca"dan hem de öğrencilerden özür diledi.

Deniz Gezmiş hayatı boyunca utanılacak hiç bir şey yapmadı.

Ama arkadaşlarını güldürmek için çok şakalar yaptı.

Mesela Sultanahmet Cezaevin"de tutukluyken Bozkurt Nuhoğlu"nun fırçasına verdiği tepki gibi... Nuhoğlu çıkışıyor:

-Arkadaşlar devrimden başka bir şey konuşamaz mısınız? Bir devrimci sanatla, edebiyatla, sinemayla, müzikle de ilgilenmelidir!

Herkes birbirine bakarken Deniz �Bozkurt Abi haklı� diyor:

-Müzik konuşalım, mesela Chopen devrimci bir müzisyendir!

Deniz idama giderken de aynı neşesini koruyordu. Kendisiyle aynı davada idam istemiyle yargılanan Mete Ertekin anlatmıştı. Deniz"in idam kararı kesinleştikten sonra yüzü asılan idamlık arkadaşını şöyle teselli ediyor:

-Mete üzülme kardeşim, öbür tarafı sen gelmeden gidip ayarlayacağım, sana torpil yaptıracağım!

Bu sözlerinden kısa süre sonra Deniz, Yusuf ve Hüseyin idam edildiler.

Mete Ertekin, �Deniz şakacıydı� diyor:

-Ama her şeyden çok insandı!

Yazı: Nazım Alpman

p.s:Beni bu yazıdan haberdar eden amcama ayrıca teşekkürler..

Sakar Şakir


Sıkı bir Formula1 izleyicisi olarak Nick "the quick" Heidfeld'i hep beğenmişimdir, iyi sürücü olarak adlandırmışımdır. Taa ki bu iki video elime geçene kadar; birincisi 2002 Brezilya Grand Prix'inden (Heidfeld yanından geçerken arabasından çıkmakta olan Bernoldi'ye dikkat :)). İkincisi ise daha 1ay önce Münich'teki BMW fabrikasında yaptığı gösteri sürüşünden. Allah canını almaya git omuzlarını yıka gel Sakar Nick diyorum ve sizi görüntülerle başbaşa bırakıyorum.

Bunu da Yasakla Eyy Biricik Devletim

Hala ben duymadım, yok haberim yoktu diyenler olabilir; onlar için gelsin:
"youtube'a nasıl ulaşırım"

GEL-ME!!


Sen kalk yıllarca "işte galatasaray zihniyeti ürünü sporcu olmayan tarikatçı,çirkef,el kol hareketi bol futbolcu" de, sonra öve öve bitiremediğin başkanın başarı için bütün değerleri yok sayarak bu adamı kulübe getirsin,pes..
http://www.emregelmesin.com

1 Haziran 2008 Pazar