6 Haziran 2008 Cuma

Futbolun Popülerleşmesi ve Türkiye


Türkiye'de özellikle 1980 sonrasında futbolun hızla yükselen bir değer haline geldiği bilinmektedir. Hızla ticarileşen ve popüler kültürün önemli araçlarından biri haline gelen bu oyun, diğer spor branşlarına duyulan ilgiyi kendi üzerine çekmeyi başarmıştır. Bilal Arık, Top Ekran'da adlı eserinde, 1980 sonrası Türkiye'sinde futbolun hızla gelişmiş olmasını çeşitli nedenlere bağlamaktadır. Arık, bu yükselişin en önemli nedenlerinden bir tanesinin, 12 Eylül'ün ardından yürütülen depolitizasyon süreci olduğunu belirtmektedir. Arık'a göre,

"Darbeci kadronun kültür politikaları ve demokrasiye geçişle hükümete gelen Anavatan Partisi, genel düzlemde sporun özelde futbolun 80 öncesinin ‘toplumsal çatışmalarını' unutturacağını tasarlamıştır. 1983 hükümet programında, spor sahalarının arttırılması düşünülmüş ve kısa sürede ülkenin birçok yerinde yeni statlar inşa edilmiştir."

Kulüp taraftarlığının bireysel yaşamda oynadığı rolün günden güne artması, kimlik sorunu ile yakından ilgilidir. Büyük kulüp taraftarı olmak, toplumsal hayatta kendine yer bulmanın ve belirli bir kitlenin parçası haline gelmenin kolay yoludur; Mehmet Ali Kılıçbay'ın deyimi ile "ucuza kimlik edinmedir". 12 Eylül müdahalesi ile toplumsal muhalefetten ve örgütlenmeden uzaklaştırılan yığınlar, depolitize olarak kendilerine daha "tehlikesiz" bir kimlik arayışına girmiştir. Spor ve özelde futbol, topluma arz ediliş şekli ile bu kimlik boşluğunu doldurmaya en güçlü aday haline getirilmiştir.

Ahmet Talimciler'in belirttiği gibi; "1980'li yıllarla birlikte popüler futbol kültürü, popüler bilinçteki anlam, tema, kod, mit ve söylemlerin etrafında örgütlendiği anlamlandırma sisteminin oluşturduğu temel "metin" haline geldi. Popüler kültür, insanın yaşam etkinliği içerisinde olduğu tüm değerleri bünyesinde barındırır. Futbol, Türkiye'de popüler kültürün kitlesel biçimi olarak ilk sırada yer almaktadır. Futbola olan ilginin artışı, futbolla ilgilenen kitlenin de değişmesine neden olmuştur. Futbol artık sadece proleterlerin sporu değil bir orta sınıf sporu haline de gelmiştir. Üst sınıfların futbolla olan ilgisi futbolun çehresinde ve yapılanışında bir takım değişikliklere yol açmıştır."

Taraftar kimliğinin her türlü sınıfsal, bölgesel ve politik ayrımı ortadan kaldıracağı düşünülmüştür. Gerçekten de Türkiye'nin İstanbul'a çok uzak mesafedeki birçok coğrafyasında Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ya da Galatasaraylı olmak, birey ile büyük kulüp arasında psikolojik bağın hemşerilik ilişkilerini ve kültürünü de aşan niteliğine bir gösterge olarak yorumlanabilir. Özellikle son yıllarda büyük kulüp taraftarlığının, milli takımın maçlarına gösterilen ilgiyi aştığı da gözlemlenmektedir.

Sporun ve özelde futbolun endüstrileşmesi ile birlikte, kulüp yöneticilerinin profilinin değiştiği gözlemlenmektedir. Farklı ticaret kollarında zenginleşen ve nüfuz alanını genişleten ekonomik olarak üst sınıfa mensup isimlerin, kulüplerin idari kadroları arasına hızla girerek yeni kazanç ilişkileri içerisine girdikleri görülmüştür. Medya patronları dışında medyanın göz önünde olan isimlerinden bazılarının üç büyük futbol kulübünün yönetici kadroları arasında zaman zaman sivrilmesi rastlantı değildir.

Tuncay Özkan'in açıklamaları dikkat çekiyor; "Futbol sektörünün parasal rantı çok büyümüş. 1999'da Ankara'da Sherton'da Futbol Federasyonu'na başkan seçilecek. Mafyacılar oteli kat kat kapatıyor. Peker, Çakıcı, Ali Fevzi Bir ve Susurluk'un yargılanan çetesi, her biri otelde bir kat kapatıyor… Herkes kendi kulisini yapıyor ve hep beraber federasyonun başkanını seçiyorlar. Susurlukla palazlanan bazı asker ve polis kökenliler de, babalar kavga etmesin diye arabuluculuk yapıyorlar. Spor basını bu işin tam göbeğinde, her şeyi görüyor. Zaten bu şike olayında da sadece futbol seyircisi şaşırdı. Sevgisi, umudu, futbol olan seyirci hayatla en önemli bağını yitirmiş durumda."

Yazı: Cevahir Evren

Hiç yorum yok: