27 Haziran 2008 Cuma

Futbol, Fado, Fiesta


Salazar diktatörlüğü Portekiz’i otuz yıl “futbol, fado, fiesta” sloganıyla yönetmişti. Futbol, müzik ve eğlenceye dayalı “3 F” formülü halkı gündelik dertlerinden, demokrasi ve özgürlük taleplerinden uzaklaştırmış, iş, aş gibi sorunlar öncelikli olmaktan çıkmıştı.
Türkiye de 3 haftadır, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası maçları nedeniyle “Salazar’ın Portekiz”i gibi yönetiliyor.
25 Haziran’daki Almanya maçına kadar rahatız!
Ekonomik durgunluk, artan petrol fiyatları, elektriğe zam, Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası, ordunun yargı üzerinden geliştirdiği “eylem planları”, Derviş’in ısınma hareketleri, Rice’ın AKP’ye destek mesajları, Başbuğ-Paksüt haberiyle eşzamanlı müstakbel Genelkurmay Başkanı’nın “Ağlama Duvarı” fotoğrafları, Haşim Kılıç’ın İBDA-C bağlantısını kurcalayan yayınlar. Böylesine “sıcak” bir gündemi ancak futbol soğutabilirdi.
Futbol sayesinde “bunaltıcı” olayların etkisinden çıktık.
Siyasette olduğu gibi, sporda da Avrupalı dostlarımızın kafasını karıştırdık!
Örneğin, haftalardır “Seçimle iktidara gelmiş bir parti şiddet içermeyen faaliyetleri nedeniyle, türban konusunda anayasa değişikliğine gitti diye nasıl kapatılır?” sorusuna yanıt arayan ve bir “sistem” olarak demokrasinin, Venedik kriterlerinin buna olanak tanımadığını anlatmaya çalışan AB çevreleri, şimdi de Türkiye’nin futboldaki “sistemsizliği”ni çözümlemekle meşgul:
Terim takımı hangi taktikle oynatıyor?
Küresel ısınma çağında ‘buz hokeyi’nden çıkarılacak futbol dersleri var mıdır?
Su içmeyi öğretmek için Amerika’dan hoca getirmek israf değil midir?
4 maçta sadece 9 dakika önde oynayarak “yarı final”e çıkmak mümkünse “havuz problemi” formatıyla, “geriye düşme” süresi ile bitiş düdüğü çalmadan atacağımız gol sayısını Almanlar ile eşit tutarak son penaltıda işi bitirmek “mucize” sayılacak mıdır?
Şans faktörü, Erman Toroğlu’nun işaret ettiği gibi “Fatih Terim, kazayla Boğaz Köprüsü’nden düşse, Beylerbeyi’nden yürüyerek çıkacak” kadar bizden yana mıdır?
Finali Türkiye-Rusya oynarsa, AB üyesi olmayan iki ülkeden birinin oynaması “Euro 2008”i gölgeler mi?
Hırvatistan maçında Semih’in golüyle havalara sıçrayan Tayyip Bey’in yakınındaki başörtülü, pardösülü hanımın bakan ve bürokratlarla sarmaş dolaş olması kamusal alanda laikliğin ihlali midir?
“Modern mahrem” bu mudur?
Çarşamba gecesine dek, Almanya maçıyla yatıp kalkacağız.
Milli Takım kupayı getirirse, “imparator” Terim, diktatörlüğü ilan eder.
Salazar’ın Portekiz’i gibi, Türkiye’yi “futbol, fado, fiesta” sloganına uygun yönetmek de Tayyip Erdoğan’a kalır.
Ağustos şûrası ve AKP davası sonuçlanıncaya dek “futbol geyikleri” ile oyalanmaya devam.
Çin’deki olimpiyatları da unutmayalım!

Yazı: Derya Sazak

Hiç yorum yok: