27 Haziran 2008 Cuma

Egemenlik Ulusun mu?

Demokrasi, “halkın yönetimi” demektir. Yani, hâkimiyet milletindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) salonunda bu nedenle, “Egemenlik ulusundur” yazar. Ama, Türkiye’de hiçbir zaman egemenlik tamamen ulusun olamamıştır. TBMM’de bile. Zaten, dünyada da tam anlamıyla egemenliğin ulusta olduğu, bir “demokrasi” uygulaması da yoktur.

Yani, oy çoğunluğunu elde etmek, her istediğini yapmak anlamında değildir. Öte yandan, seçimler 4-5 yılda bir yapılabildiği için, milletin oyu da zaman içinde yön değiştirmiş olabilir. Bu nedenlerle de, milletin oyu yeterli görülmemiş, anayasalar yapılmış, kuvvetler ayrılığı sistemi getirilmiştir.
Kısacası, demokrasilerde anayasa, oy alanın her istediğini yapmaması amacıyla yazılmıştır. Sonuçta, anayasaların değiştirilemeyecek maddelerinin bulunması, yasaların anayasaya aykırılığının denetlenmesi, anayasa değişikliklerinin anayasanın değiştirilemez hükümlerine aykırı olamaması gibi uygulamalar, tamamen, “oy alanın her istediğini yapamaması, sistemle oynayamaması” amacı taşımaktadır.
Zaten, alınan oy kadar TBMM’de sandalye sahibi olunması yerine, seçim sistemi sayesinde, bir partinin aldığı oy miktarının çok üzerinde sandalye sahibi olabilmesine olanak tanınması da, “sandalye sahibi olmakla, her istediğini yapamamak” nedeniyle, sağlanmış bir ayrıcalıktır.

Diğer demokratik sayılan ülkelerde de olduğu gibi, Türkiye’de de tam bir demokrasi yoktur. Bu nedenle, bir uygulamanın “demokratik olmadığını” veya “demokratik kurallara sığmadığını” savunmak, abesle iştigaldir. Asıl olan, Anayasa’ya uygun olup olmamaktır.
Aslında, demokratik sayılan her ülke, gittikçe daha fazla demokratik uygulamalar yaratmak suretiyle, “demokrasi” uygulamasına yaklaşmaya çalışmaktadır. Bir ülkede, müsamaha ve hoşgörünün artması, demokrasinin gittikçe daha fazla yerleştiğinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Türkiye’de tam bir demokrasi uygulaması yoktur. Çünkü:

a) Millet, kendisini temsil edecekleri seçemez.

Milletin seçeneği, parti sayısıyla kısıtlıdır.
Partilerin adayları, seçilmiş değil atanmıştır.
Yalnız adayların seçimi değil, bu adayların listelerde sıralanması da, parti genel başkanları tarafından yapılmaktadır.
Oylar, birçok durumda, partilere veya adaylara göre değil, şeyhlerin, ağaların, liderlerin görüş ve emirlerine göre verilmektedir.
Milletvekili seçimine yetecek sayı, illere göre, çok farklıdır.
Oy verenler, çoğu zaman, oy verdiği kişiyi tanımamaktadır.

b) Milletin seçtikleri kişiler (milletvekilleri), millet adına özgür iradelerini kullanamazlar.

TBMM’de neye oy verdiklerini bile bilmeden, grup başkanvekilinin işaretiyle el kaldırmışlardır.
Üzerlerinde, genel başkanın ve parti grubunun büyük baskısı vardır.
Zaten, bir çok durumda, “grup kararı” alınmakta, alınmasa bile, sürüden ayrılma istidadında olanlar, partiden dışlanmaktadır.
“Trenden inen bir daha binemez” veya “Davadan dönenin, hesabını görün” gibi ciddi tehditler, ortada dolaşmaktadır.
İşte bu nedenlerle, ne demokrasi vardır ne de alınan kararların demokratik olup olmayacağının tartışması yapılabilir. Hatta, hangi rejimin daha demokratik olduğu bile tartışmalıdır.

Türkiye’de, millet, kendisini temsil edecekleri seçemiyor. Partilerin adayları, seçilmiş değil atanmış. Adayların sıralanması da parti genel başkanları tarafından yapılmakta. Oylar, şeyhlerin, ağaların, liderlerin görüş ve emirlerine göre veriliyor. Milletvekili seçecek oy sayısı her ilde çok farklı. Oy verenler, oy verdiği kişiyi tanımıyor bile.
Milletin seçtikleri kişiler (milletvekilleri), millet adına özgür iradelerini kullanamıyorlar. TBMM’de neye oy verdiklerini bile bilmeden, el kaldırıyorlar. Üzerlerinde, genel başkanın ve parti grubunun büyük baskısı vardır. Zaten, bir çok durumda, “grup kararı” alınıyor. Trenden inen bir daha binemiyor veya davadan dönenin hesabı görülüyor.
Bu “kısır döngü”den çıkılabilmesi ve “demokrasi”den bahsedilebilir hale gelinebilmesi için:
Siyasi Partiler Kanunu’nun bu amaca uygun biçimde değiştirilmesi,
TBMM İç Tüzüğü’nün amaç doğrultusunda değiştirilmesi,
“Lider sultası”nın yumuşatılması,
Milletvekili aday belirleme sisteminin değiştirilmesi,
Seçim sürecinin bir yıla kadar uzatılmasıyla, halkın adayları daha iyi tanımasının sağlanması,
“Partiden çok, adaya oy verilmesi” olanağının yaratılması,
Milletvekillerinin çalışmaları ve yaptıkları işler konusunda yıllık rapor hazırlamaları gerekiyor.
Buna ilaveten, TBMM Başkanı’nın teklif ettiği, “Senato Sistemi”ni yeniden tartışmaya açmalıyız. Böylece, daha elit ve donanımlı kişiler tarafından yönetilme olanağı da bulacağız. Senato, yasaları geciktirdiği gerekçesiyle kaldırılmıştı. Ayrıca, “tabii senatör” uygulaması vardı. Bunlara tabii ki çare bulunabilir.
Kısacası,
Milletvekili sayısına sahip olmakla her şeyi yapabileceğini düşünen,
Oy sayısı hesaplayarak cumhuriyeti bile yıkabileceğini zanneden,
Demokrasi ile sandalye sayısını karıştıran,
Sandalye sayısının, kuvvetler ayrılığı sisteminden güçlü olduğunu savunan,
“Odunu aday koysa seçtirebileceğini” varsayan,
Milletvekilinde körü körüne itaatten başka bir özellik aramayan, bu amaçla da TBMM’ye kifayetsiz adamları dolduran, Kafalardan kurtulmalıyız. Bu kafalardan kurtulmak için de, önce “kifayetsiz ama muhteris” liderlerden kurtulmalıyız. İşte o zaman, ülkemizde demokrasiden bahsetmeye başlayabiliriz.

Hiç yorum yok: