31 Temmuz 2008 Perşembe

Beyaz Adam İçin Zor Zamanlar

Demokrat Parti’nin başkan adayı Barack Obama’nın, Berlin’de meydanları dolduran 200 bin kişiye hitaben yaptığı konuşmayı televizyondan izlerken ‘beyaz adam’ için zor zamanların gelmiş olduğunu düşündüm bir kez daha. Amerika’nın ve dünyanın umudu haline gelen adamın beyaz değil siyah olması çok şey anlatıyordu aslında.

‘Beyaz adam’, sanayi devrimiyle birlikte dünyanın tartışılmaz hakimi haline gelen Batı’nın ve beyaz ırkın üstünlüğünü, hakimiyetini vurgulayan bir simge. Anlamını biraz daha genelleştirerek, farklı toplumlardaki hakim sınıfı, yönetici ve yönlendirici kesimi ifade etmek için de kullanabiliriz bu deyimi.

Barack Obama, ‘beyaz adam’ George W. Bush’un ABD’yi ve dünyayı derin bir çıkmaza sürüklediği ortamda umut haline geldi. Bugün Amerika’da sıradan bir ekonomik kriz yaşanmıyor, sistemin temelleri çatırdıyor. Başkan Reagan’ın iktidara geldiği 1980’lerden bu yana bütün dünyaya kabul ettirilmeye çalışılan anlayışın çöküşü, finansal piyasaları tanrısallaştıran Anglosakson modelinin iflası yaşanıyor.

Amerikan halkının çok büyük bölümünün geliri yıllardır artmazken tek teselli kaynağı olan konut balonu da patladı. Bu noktada bütün gözler devlete çevrildi. Vergi iadeleriyle halka 160 milyar dolar dağıtan Bush yönetimi şimdi de 300 milyar dolarlık devasa bir kurtarma operasyonuyla konut sektöründeki çöküşü durdurmak istiyor.

Bütün bunların faturası, bir zamanların güçlü parası dolara çıkıyor ve dolar yerlerde sürünüyor. Küresel düzenin tek hakimi olmaya soyunan ABD’nin dünyadaki itibarı da sıfıra inmiş durumda. Irak fiyaskosu askeri gücün her şey olduğunu sananlara çok şey öğretti ve ABD’nin caydırıcı gücüne darbe vurdu. Öte yandan ‘beyaz adam’ın çevre karnesi de kırıklarla dolu. Kyoto Anlaşması’nı imzalamayan Başkan Bush bütün dünyaya kötü örnek oldu.

Bush’un çok boyutlu fiyaskosuna ‘beyaz’ bir seçenek üretemedi Amerika. Barack Obama işte bu ortamda “değişim” sloganıyla ortaya çıktı ve bir anda umut haline geldi. Berlin’de gördüğü ilginin de gösterdiği gibi, Obama dünyada da farklı bir Amerika görmek isteyenlerin umudu oldu.

Obama, bütün dünyaya işbirliği ve dayanışma mesajı verdi Berlin’de. Aslında ABD’nin tek gerçekçi seçeneği bu, çünkü dünyayı tek başına yönlendirme gücüne ve yeteneğine sahip değil artık. Dünyanın açık farkla en büyük askeri gücüne sahip ama bunun tek başına fazla bir şey ifade etmediği anlaşılmış durumda.

Küresel ekonomide ise batıdan doğuya doğru çarpıcı bir güç kayması yaşanıyor. Küreselleşme süreci batının zengin sanayi toplumları dışından 2 milyar kişiyi küresel üretim sürecine çekti. Dünyanın üretim haritası tamamen değişti, özelikle imalat sanayinde ağırlık doğuya kaydı. Bu süreçte küresel sermaye birikiminin ağırlığı da doğuya kaydı, dünya ekonomisini finanse eden tasarrufu Çin ve diğerleri yaratmaya başladı. Grafikte görüldüğü gibi, son yıllarda büyük artış gösteren dünya döviz rezervlerinin % 80’i batının dışında, gelişen ülkelerin elinde.

Goldman Sachs’ın hesaplamasına göre, 2030 yılına kadar büyük çoğunluğu batı dışından 2 milyar kişi yeni küresel orta sınıfa katılacak, küresel talebi büyük ölçüde onlar belirleyecek. Onların zevkleri, tercihleri, paraları belirleyici olacak. Yani bu anlamda da ‘beyaz adam’ın tek başına belirleyici olduğu bir dünyadan farklı bir dünyaya geçmiş olacağız.

Hiç yorum yok: