1 Temmuz 2008 Salı

Siyasal İslam'ı Yükseltenler

Biliyorsunuz, Radikal, Rand Corporation adlı Amerikan düşünce kuruluşunun Pentagon için hazırladığı ilan edilen “Türkiye’de Siyasal İslamın Yükselişi” başlıklı bir raporun geniş özetini önceki hafta tefrika etti. Rapor, Amerikan medyası ve akademik dünyasının bir kesiminin bu sütunda da defalarca eleştirilmiş olan kavramsal tutarsızlıklarıyla maluldü. Diğer taraftan, okuyunca, “Bu raporun asıl adresi Pentagon mu, yoksa Türk kamuoyu mu?” diye sormadan edemedim kendime. Okuyanı AKP’den yana koşullandırma gayreti metne o kadar sinmişti ki, bu rapor gerçekten de “hizmete özel”se, müellifleri, müşterileri olan Pentagon’u aydınlatmak mı istemişti, yoksa yanıltmak mı, anlamadım!

Neden sonra geçen çarşamba Milliyet’te yayımlanan Ahu Özyurt imzalı haber rapor hakkında oluşan şüphelerimin boşuna olmadığını gösterdi. Rand Corporation raporunun tanıtımı 23 Haziran’da Washington’da, Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu “Rumi Forum” adlı kuruluşta yapılmıştı. Raporda Stephen Larrabee ile birlikte imzası bulunan, Rand Corporation uzmanlarından Angel Rabasa, “Raporu yazma fikri Rumi Forum’un davetiyle gittiğim Türkiye’de oluştu” diyordu.

Yazım öyküsü Fethullah Gülen’in Rumi Forum’uyla başlayıp Rumi Forum’unda noktalanan bir rapor...
Pentagon’un bu rapordaki rolünün esasında figüranlık olduğunu da Rabasa’nın habere yansıyan ifadelerinden öğreniyorduk. Rapor yazma fikrini Pentagon’da siyasi işlerden sorumlu müsteşar konumundaki, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’a açmış, o da olumlu bakmış.
Yani durum şu: “Türkiye’de Siyasal İslamın Yükselişi” başlıklı bir raporun yazılması için talep aslında Pentagon’dan gelmemiş, fikir Pentagon’a Rumi Forum’un Türkiye’ye davet ettiği yazar tarafından pazarlanmış ve böylece raporun kendilerine ısmarlanması temin edilmiş...

Ve ortaya AKP’ye, genel olarak da Türkiye’deki İslamcı hareketin siyasi çıkarlarına katkıda bulunan bir rapor çıkmış. Bence raporun gerçek sahibi Pentagon değil. Pentagon burada aslında raporun sponsorluğunu yapıyor. Amaç da Pentagon’un adını kullanarak rapora ciddiyet ve meşruiyet kazandırmak. Ancak, tanıtım için Rumi Forum’un seçilmiş olmasıyla görüntü bozuluyor.
Bu yazıda kaynak olarak raporun Radikal’de yayımlanmış Türkçe çevirisini kaynak alıyorum. Raporda The New York Times ve Financial Times gibi Anglosakson medyasının Türkiye analizlerinde de sıkça karşımıza çıkan kavramsal deformasyonun tipik örnekleri var.

Örneğin “Türkler iki sosyo-politik kesime bölünmüş halde: Üçte biri laik, üçte ikisi dindar” deniliyor ve Türkiye’deki karşıtlığın denklemi, “laikler ve dindarlar çelişkisi” temelinde kuruluyor. Halbuki “dindarlar” yerine “İslamcılar”, buna dilleri varmıyorsa “İslami-muhafazakârlar” demeliydiler.
Türkiye’nin sorununu “laik-dindar karşıtlığı” ile tanımlamak hem vicdansızlıktır, hem de gerçekleri tahrif etmektir. Bundan en başta laiklerin dindar, dindarların da laik olamayacağı gibi bir sonuç çıkar ki, bunun hayatın gerçekleriyle ilgisi yoktur! Çünkü Türkiye’de dindar olup da laikliği benimsemiş milyonlarca insan vardır.
Raporda ileri sürülen laiklik ve dindarlığın birbirini dışladığı savı bütün dindarların politik İslamı desteklediği, laikliğin de dinsizlik olduğu şeklindeki İslamcı propagandaya hizmet ediyor.
Hatta daha da ileri gidilerek dindarların reformcu, laiklerin de milliyetçi-devletçi oldukları gibi indirgemeci ve toptancı bir ima da raporun satır aralarına sızdırılmış.

Türkiye’de hem ulusalcı hem de İslamcı kampla sorunu olan insanların oluşturduğu, küçümsenemeyecek bir “gri bölge” vardır. İşlerine gelmiyor olsa gerek, raporda bu gri bölgeden hiç söz edilmiyor.
Son zamanlarda AKP hakkında yapılan sınıfsal analizlerde partinin, Anadolulu “dindar girişimci sınıf”ın çıkarlarını temsil ettiği görüşünün giderek yaygınlık kazandığını görüyoruz.

Hatta bazı analistler İstanbul burjuvazisi ile Anadolu burjuvazisi arasında karşılıklı bir saflaşma varmış gibi yansıtıyorlar durumu. Tartışma götürür bu saflaşma tespiti ayrı bir yazı konusu olsa da; burada parmak basmak istediğim başka bir nokta var... Rapordaki yanlış ifadesiyle “laik-dindar” bölünmesinin aslında bir “merkez-çevre” rekabetini, ve hatta, yine rapordan aktarıyorum; “gücün geleneksel iş kurumları ve onların bürokrasi ve ordu içindeki müttefiklerinden yükselen ve siyasi anlamda ifadesini AKP’de bulan bu sosyal sınıfa geçmesi şeklinde yeniden dağılımını” yansıttığı doğrultusundaki sol yorum, çok önemli bir faktörü ve bence işin esasını gözden ırak tutuyor; o da ideolojidir! “İşte bu gördüğünüz aslında bir sınıf mücadelesidir” söylemi, İslamcı ideolojiyi geri plana itiyor ve hatta meşrulaştırılmasına hizmet ediyor. Raporda yapılan budur.
AKP’nin ideolojisini kâh aklamak kâh saklamak, raporu yazanların başlıca meşguliyeti olmuş.
Yazarlarına, “İslamcı köklerine rağmen AKP gizli bir İslamcı gündem izlemiyor” dedirten başka ne olabilir?

Raporun 2 numaralı senaryosu “Sinsice İslamileştirme” başlığını taşıyor. Yazanlara bakarsanız, Türkiye’nin “sinsice İslamileştirilmesi”, gerçekleştirilmesi ihtimali pek olmayan bir senaryoymuş. İyi de, şu an, AKP’nin yaptığı sinsi ya da açık İslamileştirme değil mi? Türkiye’deki ayrışma, bölünme, adına ne derseniz deyin bundan kaynaklanmıyor mu? Amerikalı yazarlara bakarsanız hayır! Onların birçok defa vurguladığına göre AKP’nin yaptığı “kamusal alanda İslama yer açmak”mış! Bunu “Siyasal İslamın kamusal alanı kendinden olmayana kapatması” diye yazsalardı doğru olurdu.
Etkileyici bir örgütlenme
Bu rapordan çıkan bir başkasonuç, Fethullah Gülen cemaatinin Washington’daki örgütlenmesinin ulaştığı etkinlik seviyesinin bir kez daha görülmesi olmuştur.

Hiç yorum yok: