4 Eylül 2008 Perşembe

Melih Aşık

Yazılarını daima takip ettiğim, bloga da koyduğum Milliyet gazetesi yazarı Melih Aşık yine harika iki yazı yazmış, noktasına virgülüne kadar % 100 katılıyorum.

Ergenekon iddianamesinin ek dosyasına nasıl olmuşsa gazeteci Şaban Kalafat ile eski milletvekili Emin Şirin arasındaki bir
telefon konuşması da girmiş. Konuşmada, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın iki hâkim ile bir savcıyı satın aldığı iddia ediliyor... Hayati Yazıcı Milliyet’e demecinde:
- Bu alçakça bir iftira, diye ateş püskürüyor.
Ergenekon iddianamesi malum, başta sona AKP muhaliflerine yönelik suçlamalarla dolu. Araya iktidar mensuplarının tek tük konuşmaları giriyor. Örneğin Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar verdiği. Erdoğan’ın Büyükanıt’la konuşmaları vs... Bunlar derhal “alçakça iftira” oluyor. Hapiste yatan savunmasız kişilerle ilgili iddialar ise adeta gerçeğin ta kendisi! AKP’li basın, iddiaları kesinleşmiş suçlar gibi veriyor. Yalanlamalara yer vermiyor. İktidar çevreleri başkalarına yönelik hukuksuzluklardan memnun. Sadece mızrağın ucu arada bir kendine dokununca isyan ediyor. Beylerde vicdan, izan, hak, hukuk... Bu kadar...
Eski milletvekili Emin Şirin’in başka gazetecilerle konuşmaları da iddianameye girmiş. Telefonlar hangi izinle dinlenmiş, iddianameye neden girmiş? Meçhul... Bu iddianamede hukuk kaç kez çiğneniyor? Onu da bilen yok.
Bu davanın amacıyla ilgili baştan beri var olan kanı giderek güçleniyor:
“AKP ve ABD’ye karşı olan herkesi birtakım çetelerle ilişkilendirip karalamak, yargısız infaza tabi tutmak, hapiste yatırarak cezalandırmak.”
Benzerine Franco İspanya’sında rastlanabilecek bir dram yaşanıyor...


***

Bu ülke yönetiliyor mu? Bir ülke böyle mi yönetilir? İşe bakın... Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, TIR’ları gümrükte bekleten Rusya’ya kafadan misilleme başlatıyor. Aynı gün Bakanlar Kurulu toplanarak misillemeyi durduruyor. Bakan boyundan büyük işlere kalkışmış, devletin inandırıcılığını üç paralık etmiş. Ama hâlâ koltuğunda...
Rusya ile Kafkasya arasındaki sorunu çözmeye soyunan Başbakan küçük işlerle uğraşmadığından TIR’lar yine gümrükte bekliyor.
Ayrıca hem o hem de Cumhurbaşkanı karar vermesi zor mu zor, hayati önemde bir sorunla karşı karşıyalar:
- Ermenistan’a gitmeli mi, gitmemeli mi? Maçı nerede seyretmeli?
“Dolmayı zeytinyağlı mı yapsak, yoksa etli mi?” ikilemi kadar beyin yıpratıcı bir sorun bu... Günlerdir karar veremiyorlar. Bir davet patlatıp Ankara’nın elini ayağını birbirine dolaştıran Ermenistan Cumhurbaşkanı karşıdan kıs kıs gülüyor.
Derken bir de Dişli olayı çıktı başlarına... Minare kılıfa sığmadı. Dişli Şaban, CHP’nin iftiralarıyla partisi yıpranmasın diye yöneticilik görevinden istifa etti. Ama TBMM’den istifa etmiyor... Partisinin yıpranmasına kıyamıyor ama TBMM’ye kıyıyor. 1 milyar dolar nerede peki? Onun yerini de söylemiyor muzip adam!
Bir de Ataköy olayı var. TOKİ bir yıl önce Ataköy arazisini satışa çıkardı. Arazinin üzerindeki işletme hakkı daha önce 33 yıllığına DATİ adlı bir ortaklığa verilmiş. Bu araziyi kim para verip alır? Sadece DATİ alır. Referans gazetesi, “Adrese teslim ihale” diye kampanya başlattı. İhale iptal edildi. Bu yıl 3 Eylül’de ihale (oyun) tekrarlanıyordu. Meslektaşlar yine “Adrese teslim ihale” diye ayağa kalktı. Yine iptal. Üç beş gazeteci olayı izlemese 3 milyar dolarlık peşkeş gerçekleşecekti. Erdoğan Bayraktar ikinci kez basına yakalanıyor. Devletin en değerli arazilerinin emanet edildiği TOKİ de işte böyle yönetiliyor...
Binmişiz alamete... Ya bir yere toslarız ya da gideriz kıyamete...

Hiç yorum yok: