3 Ocak 2009 Cumartesi

İstanbul Büyükşehir Belediye Spor

Hafta sonu maç özetlerini izlerken, Şehr-i İstanbul’umuzun medari iftiharı Büyükşehir Belediye Spor’umuzun, tamamı tıklım tıklım “boş” tribünler önünde Antalyaspor karşısındaki zaferine tanık oldum. Sonrasında, bu “önemli galibiyetin” anlamını henüz idrak edememişken, aklıma yine o soru takıldı. Bu takımın bu ligde ne işi var?

Belediye kulüplerinin, özellikle profesyonel seviyede sporla iç içe olması, spor-siyaset ekseninde tartışıldı genelde. Oysa olayın, bir de ne zamandır aklımı kurcalayan maddi boyutu var tabi ki. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, futbol kulübü için ayırdığı yıllık bütçe, internet verilerine dayanarak, 12-13 Milyon YTL. İki sezondur ligde olan ve gidişata göre büyük ihtimalle seneye de Süper lig’de olacak takımın, üç yıllık toplam harcamasını 30 Milyon YTL olarak öngörelim

Peki harcanan bu 30 milyon YTL’nin karşılığı nedir? Koca bir sıfır.

Her yılbaşı, büyük ikramiyenin tutarı ile ilgili yapılan o saçma hesaplama yöntemini kullanırsak, harcanan bu para ile ;

- Tanesi 500.000 ytl’den 60 adet okula kapalı spor salonu yapılabilir. Her bir salondan, farklı spor dallarında 150-200 çocuğun yararlanabildiğini düşünürsek, toplamda 12.000 çocuğun düzenli olarak spor yapması sağlanabilir.

- Tanesini 200 ytl’den hesaplayabileceğimiz, forma, eşofman ve ayakkabıdan oluşan 150.000 spor kıyafeti seti alınabilir.

- Tanesi 15.000 ytl’ye mal edilebilecek toplam 2.000 adet outdoor basketbol sahası yapılabilir.

- Aylık 2.500 ytl brüt maaş ile, 1.000 adet beden eğitimi öğretmeninin 1 yıllık istihdam maliyeti karşılanır. Böylece, her okulda 3 beden eğitimi öğretmeni görevlendirildiğini ve her okulun ortalama 450-500 kişilik olduğunu varsayarsak, toplamda yaklaşık 150.000 öğrenciyi, 1 öğretim yılı boyunca beden eğitimi dersine gelen coğrafya hocası zulmünden kurtarabiliriz.

- Tanesi 350.000 Euro’dan, 2009 Model, 40 adet Ferrari California’yı, eskrim, badminton, kano, atıcılık, okçuluk gibi ilginin nispeten daha düşük olduğu olimpik spor dallarından herhangi birinde uluslararası düzeyde şampiyon olan 40 sporcuya hediye olarak verilebiliriz.

- Her biri için 10 milyon dolar verilecek iki Hollywood yıldızıyla, mesela Charlize Theron ve Colin Farrell, konusu ata sporumuz olan güreş olan ve İstanbul‘da çekilecek olan bir filmi finanse edebiliriz.

Listeyi son iki örnekte olduğu gibi daha da absürd hale getirerek genişletmek mümkün tabi ki. Ancak verilecek en absürd örnek bile, bir sezon boyunca oynadığı maçlardaki toplam seyirci sayısı, oynadığı stadın kapasitesinin yarısını bile bulmayan ve hiçbir işe yaramayan bir takımdan daha absürd olamaz.

Eğer, 120 milyon dolara mal olmuş, yapılmasına kesinlikle karşı olmadığım, olimpiyat stadının boş kalmaması ve sürekli işlemesi gibi saçma sapan bir amaçları var ise, şehrin tüm billboard’ları zaten ellerinde. Tüm billboard’lara olimpiyat stadının resimlerini koyarlar, altına da “içinde spor yapacak sporcu, izleyecek seyirci yetiştiremediğimiz olimpiyat stadımız” yazarlar. Bir de turistik tur düzenlerler, emin olsunlar daha fazla insanı çekerler oraya.

İstanbul’a oranla daha küçük, özellikle sosyal imkanları kısıtlı olan şehirlerde spor-siyaset ilişkisinin daha etkili olmasını anlayabiliriz. Hatta büyük şehirlerde, belediyelerin amatör sporlara, basketbol ve voleybol dahil, destek vermesinin de ülkemiz şartlarında bir açıklaması olabilir. Peki, Büyükşehir Belediye’nin, Süper ligde mücadele etmesinin İstanbul halkına, belediyenin kendisine ve Türk sporuna ne gibi bir katkısı vardır?

Hiç yorum yok: