7 Aralık 2008 Pazar

Güleryüzlü Francoculuk??

10-11 Kasım 2008 tarihlerinde düzenlenen “Anayasalardaki Değiştirilemez İlkeler” konulu sempozyum, Türk Anayasası’ndaki değiştirilemez maddelerle ilgili bir tartışmaya yol açtı.

Toplantıdaki Türk katılımcıların yaptıkları konuşmaların doğurduğu tartışma kanımca yararlı oldu.
Hiç olmazsa Türkiye’de, devletin şeklinin cumhuriyet olması, Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğini taşıması gibi temel ilkelerinin değiştirilmesi görüşünü savunanlar olduğunu ortaya çıkardı.
Bu dahi, Türkiye’de anayasal düzen üzerinde bir görüş birliği bulunmadığını, dolayısıyla Anayasa’da bu düzeni koruyan değiştirilemez ilkelere yer verilmesinin haklılığını göstermiyor mu?

Alman Anayasası’nda da değiştirilemez maddeler var. Ama toplantıya katılan Alman hukukçuların kendi anayasalarıyla ilgili böyle bir talepleri olmadığı toplantıdan sonra yayımlanan bildiriden anlaşılıyor.
Buna göre, “Toplantıya katılan Alman bilim adamlarının tamamı, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, Federal Alman Anayasası’nda da değiştirilemez ilkelerin yer aldığını ve bu ilkelerin demokratik rejimle çelişki içinde bulunmayıp aksine bu rejimi korumak için kabul edildiğini açıkça dile getirmişlerdir. (...)
Prof. Hassemer anayasalardaki değiştirilemez ilkelerin siyasal iktidar ve yasama erkinin tasarruf alanının dışında bırakıldığını, bu ilkelerin sosyal değişimlere uyum sağlaması gibi bir hukuki zorunluluğun da söz konusu edilemeyeceğini açıkça belirtmiştir.”

Anayasa’da değiştirilemez ilkelerin bulunmasını “güler yüzlü Frankoculuk” şeklinde niteleyen bir Türk konuşmacının benzetmesini esas alırsak, Avrupa güler yüzlü Franco’larla dolu. Nereye baksanız üniforması, başında külahıyla sırıtan General Franco’ları görüyorsunuz.
Almanya, Fransa, İtalya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve daha bir sürü devletin anayasalarında devletin temel yapısına ilişkin hükümler değiştirilemez nitelikte. Çünkü, bu devletler kurucu iradenin belirlediği devlet olmaktan çıkıp başka bir devlet olmak istemiyorlar.
Alman Anayasası üzerinde özellikle durmaya değer. Alman Anayasası’nın 79. maddesi 1 ve 20. maddelerin değiştirilemeyeceğini öngörüyor.
Ama, asıl ilginç olanı, 20. maddenin 4. fıkrası. Buna göre, Almanya’nın anayasal düzeninin değiştirmeye yeltenilmesi durumunda, başka yollar mevcut değilse, bütün Almanların direnme hakkı var.

Örneğin, Almanya’da seçimle işbaşına gelen bir siyasal iktidar, Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerinin değişmesi zamanı geldiğini düşünerek bunları değiştirmek istedi. Bunu hukuk yoluyla önlemek olanağı yoksa, Alman Anayasası Alman vatandaşlarının sokağa çıkarak direnmelerini meşru bir anayasal hak olarak görüyor. Anayasal denetimin ötesinde bir güvence yaratıyor.
Bizim Anayasamızda böyle bir hüküm yok. Sokağa çıkmayı çok sevdiğimizden iyi ki de yok. Buna karşılık, Anayasamızın 68. ve 69. maddeleri temel ilkelere aykırı davranan partilerin kapatılması ya da devlet yardımının kesilmesi yaptırımlarını öngörüyor.

* * *

Sempozyumla ilgili bir sorun da şu: Anayasa Mahkemesi raportörü Sayın Osman Can değerli bir hukukçudur. Ancak, sempozyumda yaptığı konuşmayla bir görüş belirtmiş oluyor. Bundan dolayı Anayasa Mahkemesi’nde açılacak, Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini etkileyen davalarda tarafsızlığına gölge düşmüş oldu.

O nedenle, bundan sonra bu tür davalarda görevlendirilmemesi doğru olur. Konuşmayı akademisyen kimliğiyle yapması önemli değil. Önemli olan, bu konuda görüşünü açıklamış olması.
AİHM kararlarına göre, adil yargılamanın temel koşulu olan tarafsızlık, davaya bakan yargıcın ya da raportörün önceden dava konusuyla ilgili bir değerlendirmede bulunmamasını, sadece davanın olgularına dayanarak karar vermesini gerektiriyor.
Nasıl ki, 1995'te, Loizidou/Türkiye davasında, Yargıç Mac Donald, daha önce Kıbrıs sorununa ilişkin bir makale yazdığı için Türkiye’nin itirazı üzerine davadan çekilmişti.
İyi bir hukukçu olan sayın raportörün de bu ilkelere uygun davranacağına inanıyorum.

Yazı: Rıza Türmen

Hiç yorum yok: