11 Ağustos 2008 Pazartesi

Türkiye’ye "Yenilenmiş Bir Sol ” Lazım

- AKP, uzlaşma, Anayasa, AB, demokratikleşme vs. için yeni bir başlangıçtan söz edilirken acaba bu arada sol adına da yeni bir sayfa açmak mümkün mü?
Gerekli ve mümkün, ama o kadar kolay değil.
- Neden gerekli?
Türkiye’de sol başlığı altında iki kanal var şu anda: Bir tanesi daha merkeziyetçi, daha otoriter ve AKP’yi sandıkta yeneceğine inanmayan, bu konuda kendine de halka da güvenmeyen, bilakis halkı çıkarlarını bir sepet uğruna satabilecek insanlar olarak gören ve hala “Solcuyum” diyen bir kanal. Diğeri de daha özgürlükçü, ama oy alamayan, yüzde 1’leri aşamayan bir kanal. Demek ki Türkiye’de solun kitlelerle buluşabilmesi ve bir seçim başarısı elde edebilmesi için mutlaka yenilenmesi, değişimden geçmesi şart.
- Peki neden kolay değil dediniz?
Çünkü yenilenme ancak bir partinin üst kadrosu bunu yapmaya çok kararlıysa kısa sürede olabilir, ama CHP’de böyle bir olasılık yok. Bu yenilenme CHP içinde gerçekleşebilecek bir yenilenme değil. Sol için yeni bir sayfa, ancak CHP dışında açılabilir.
- Birleşme formülü için ne diyorsunuz?
Birleşme sözcüğüyle yetinen bir formüle karşıyız, çünkü yenilenme olmazsa birleşmenin de bir anlamı olmaz. Eski anlayışa sahip küçük partileri bir araya getirip, eski anlayışa sahip büyük bir parti yaratmanın çok anlamı yok.
İnsanlara bu projemizi anlatacağız. Sosyal demokratlara… “Sosyalistim, ama bu programı beğendim” diyenlere… “Demokratım, ama ben de bu programa varım” diyenlere… Kararsızlara… “Elim kırılsaydı”cılara… CHP için “Halka tepeden bakıyor” diyenlere; “Çözüm önerileri karşısında tıkayıcı davranıyor”, “Ortaya somut projeler getirmiyor”, “Yeterince özgürlükçü davranmıyor”, “Darbelere yeteri kadar karşı çıkmıyor”, “Zaman zaman askerin arkasına saklanıyor” diyenlere…
Ayrıca biz AKP’ye oy veren yüzde 47’ye de talibiz. Pekâlâ, kendini sağda görüp, “Ama böyle bir yenilenme faydalı, Türkiye’nin ihtiyacı var” diyenlere… AKP’yi “Ekonomik olarak halkın yararını yeterince gözetmiyor” diye eleştirenlere… “AKP de kendi zenginlerini yaratıyor”, “Laiklik konusunda gayrisamimi davranıyor”, “Türkiye’de uzlaşmaya yeterince önem vermiyor” diyenlere...
Yeni sol tüm bu kesimlerin toplamından oluşmalı. Üstelik bunu yaparken kimseye de “Ben solum sen de sol ol” diye ısrar etmek gerekmez. “Ben sana şu şu politikalarda hizmet vereceğim, katkı yapacağım, senin sorunlarını çözeceğim diyebilmek” yeterlidir.
- Ya bu çabanızı çok romantik bulanlar çıkarsa?..
Herkes istediğini söyleyebilir, ancak Avrupa’daki sosyal demokrat partiler de 1970’lerin sonunda krize girdi ve çok uzun bir tartışma, yenilenme, kabuk değiştirme süreci yaşadı, ama ondan sonra da iktidara geldiler. Çok romantik bulacak olana ben şunu söylerim; sizin alternatifiniz ne? Eğer bu soruya daha az romantik, daha realist bir cevap verilirse ben şapkamı çıkartırım. Ama ben o cevabın ne olacağının garantisini de şimdiden verebilirim size: “Yüzde 20’ye talim eden bir CHP.”
- Bir de şöyle umutsuzlar çıkabilir, “Hocam çok güzel konuşuyorsun da arkanda maddi bir güç yoksa başaramazsın.”
Şimdi bizim arkamızda çok büyük bir para gücü olsaydı zaten bu kadar rahat güzel konuşuyor olamazdık. Kaldı ki Obama kampanyasının çok büyük bir bölümü de küçük küçük katkılara dayanıyordu.
- Bir öneriniz var mı böyle umutsuz vatandaşlara?
Şunu öneririm ben; Düşündüğünüz, özlediğiniz Türkiye için bir katkıda bulunmak istiyorsanız siyasi çalışmaların bir tarafından tutmanız şart. Evet, sivil toplum kuruluşları da, meslek odaları da çok değerlidir, ama ülke çapında bütünsel bir dönüşüm için siyasi parti şarttır. Dolayısıyla bu vatandaşlarımıza şunu derim: “Tut bir tarafından. Şu çorbada senin de tuzun bulunsun kardeşim!”
- Solun yenilenmeye ihtiyacı var da, peki Türkiye’nin gerçekten sola ihtiyacı var mı?
Tabii var, Türkiye’nin pek çok sorununu asıl bir sol parti çözebilir. Mesela laiklik ile ilgili tıkanmayı, kimsenin laiklik konusundaki tutumundan şüphe etmeyeceği, yabancılık duymayacağı bir sol çok daha kolay çözebilir.Başka her alanda… Mesela demokratikleşme konusunda Türkiye’nin öncü bir sola ihtiyacı var. Biraz evvel söylediğim şeyler bu kapsama girer. Aynı şekilde Kürtler ile ilgili sorunların çözümleri de bu kapsama girer. Kürtler ile ilgili mesele demokratik ve özgürlükçü bir sol tarafından kesinlikle daha hızlı çözülür. Mesela 301’inci madde... Öncü bir sol olsaydı 301’de AKP’den geride kalmayı asla içine sindiremezdi.
- “Ekonomiyi AKP’den daha iyi götürürüz” diyebiliyor musunuz?
Onu zaten en başta diyoruz. Evet, dünyada 1980’lerden itibaren muazzam bir neoliberal rüzgâr esti. Ama artık gerek literatürde, gerekse birçok yerdeki uygulamada bu neoliberal rüzgâr aşıldı. Fakat AKP henüz aşabilmiş değil, hâlâ aynı yerde. O yüzden de ekonomiyi dönüştüremiyor. Türkiye’yi 10 yıl sonra çok daha ileri bir noktaya getirecek teknoloji politikası, sanayi politikası AKP’de yok, çünkü piyasayı yönetmeye inanmıyor. Aynı şekilde sosyal politikası da çarpık. Sosyal politikadan anladığı vatandaşa ulufe dağıtma, hibe yapma, kendine bağımlı kılma anlayışı. Zaten ne anladığını 1 Mayıs’ta gördük, Tuzla’da gördük, belediye işçilerine biber gazı sıkarken gördük, Çay-Kur işçileri Hak-İş’e geçmeye zorlanırken gördük…
- Peki sizin piyasaya bakış açınız nedir?
Biz ne piyasa mekanizmasını her açıdan denetlemeye çalışan devletçi bir politika olmalı diyoruz, ne de AKP’nin 5-6 yıldır uyguladığı gibi kökten piyasacı bir politika… Sosyal demokrasi özelleştirmeye de, piyasa mekanizmasına da eleştirel bir bakış açısına sahiptir. Ama eleştirel bakış açısı derken piyasanın başarılarını veya pozitif taraflarını görmezden gelmez, “Piyasaya sonuna kadar karşıyım” tavrını benimsemez. Ancak şunu bilir: Müdahalesiz, denetimsiz bir piyasa mekanizması eşitsizlik, dezavantajlı sosyal kesimler, mağdurlar yaratıyor. Piyasa mekanizması işsizliğe ve yoksulluğa karşı çözüm üretmekten aciz. Çevrenin tahribine yol açıyor. Bütün bu nedenlerle piyasanın denetlenmesi ve yönlendirilmesi gerekli. Sadece sosyal açıdan değil, ekonomik açıdan da denetleme gerekir. Çünkü uluslararası rekabet gücüne sahip olabilmeniz, teknolojik yenilik yapabilmeniz ancak devletin rasyonel düzenlemesiyle mümkündür. Ama bu düzenleme de eski devletçi kafayla yapılamaz. Bu ancak bir yandan sendikalarla bir yandan iş çevreleriyle diyalog içerisinde yapılabilir.
Türkiye’de sol görevini sadece eleştiri yapmakla kısıtlıyor. Halbuki amaç eleştirmenin ötesinde geliştirmek ve dönüştürmek. Böyle bir sol Türkiye ekonomisini dönüştürebilir de…
- Peki liberallerden nerede farklısınız?
Farklıyız, çünkü insan özgürlükleri eşitlikle ve ekonomik sosyal olanakla hayata geçer. Aksi takdirde özgürlükler kâğıt üzerinde kalır. İnsanların 5 kilometre gidecek paraları yoksa seyahat özgürlüğü bir şey ifade etmez. Biz iş, konut, sağlık, eğitim alanlarında piyasa yasaklanmalı demiyoruz, ama devlet bu alanlarda vatandaşının önünü açmakla görevlidir.
- “Yüzde 47 almış olan bir partinin tepesinde de Demokles’in kılıcının olması ayıp değil mi Hocam” dersek?
Şöyle söyleyeyim; mesela Avusturya’da Jörg Haider’in frenlenmesi AB’nin müdahalesiyle oldu. Avusturya’nın içişlerine müdahaleydi o aslında. Zaten AKP’nin esas hatası da aslında tam bu konuyla ilişkili, AKP’nin demokrasiye bakışıyla… Zaten Türkiye’deki merkez sağın bakışı hep böyle olmuştur; sandıkla sınırlıdır. Yani demokrasiyi sadece bir çoğunluk rejimi olarak görürler. O nedenledir ki “çoğunluk rejiminden çoğulcu bir anlayışa geçemediği sürece” AKP’nin tökezlemesi ihtimali var. Şimdi eğer o Demokles’in kılıcı eğer bir yargı kararına dayanıyorsa veya insan hakları evrensel bildirgesine dayanıyorsa veya AB’deki insan hakları anlayışına dayanıyorsa o kılıç orada durur.
***
Yazının tamamı için tıklayın.

Hiç yorum yok: