19 Haziran 2008 Perşembe

Tak... Tak... Tak... Tabanca Sesleri


Dünya futbol takımlarında oynayan en kral futbolcular Brezilyalı. Değişik formalarla bazen rakip olarak karşılaşan Brezilyalılardan hangisi, ötekinin kalesine gol atsa; 173 milyonluk Brezilya’nın göğsü iftiharla kabarıyor olmalı.
* * *
Brezilya’nın futbolcuları kadar, karnavalları da ünlü olduğu için; sayısız fıkra üretilmiştir her ikisi hakkında da...
* * *
Birleşik Arap Emirlikleri’nden, dolar milyarderi bir emirin, New York’ta yaşamayı yeğlemiş oğlu; Kanadalı bir arkadaşıyla Güney Amerika ve Brezilya gezileri üstünde konuşurken, emirin oğlu:
- Brezilya’dan sadece futbolcuyla, orospu çıkar, demiş.
Kanadalı arkadaşı:
- Benim de, demiş; karım Brezilyalı.
- Ya öyle mi, hangi takımda oynuyor?
* * *
Şimdi bizim de futbolcularımız, dünya takımlarında oynama yarışında.
Birçoğunun hayalinde milyonlarca dolarlık transferlerle, evrensel bir şöhret ve sükse genci olmanın umudu göbek atıyor.
Bize de, sadece futbola özgü çeşitli ayak oyunlarında; Türkün gücünü dünyaya göstermiş ve ömrünü, vatanla millet yanında futbola da adamış gençlerimizle övünmek, bağıra çağıra, korna çala, bayrak aça, tabanca ata sokaklarda koşuşturmak kalıyor.
* * *
İsviçre’de oynanan maçları izlemek için, İsviçre’ye doluşan binlerce maç meraklısının; aynı zamanda yaptıkları alışverişlerle, otel ve lokanta harcamaları sayesinde, İsviçre’nin milyonlarca dolar kazanmış olması, ne yazar?
* * *
İsviçre’nin ekonomik üretim tablosunda; endüstrinin yüzde 34’lük, tarımın yüzde 1.5’luk, servis sektörünün yüzde 65’lik bir yer tutmasıyla; adam başına düşen ulusal gelir biriminin 41 bin dolar olması da ne yazar?
İsviçre milli takımı, o yağmurun altında bize yenildi mi, yenilmedi mi?
* * *
Futbol söz konusu olduğunda, gerisi teferruattır. Başarının bayrağı futbol zaferleriyle yükselir.
Türkiye bunu, Çeklere karşı kazandığı sürprizli galibiyetle; Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çeyrek finale kalarak, bir kez daha kanıtladı.
Yoksa 70 milyon Türk, neredeyse hep bir ağızdan:
- En büyük Türkiye, başka büyük yok, diye bağırır mıydı?
* * *
Cuma akşamı Hırvatlarla yapacağımız maç da; fazla bir kaygı yaratmıyor yüreklerimizde.
Hepimiz biliyoruz ki:
Türkün güneşleriyle dünya ufku ağardı,
Türk olmasa tarihe yazılacak ne vardı?
* * *
Zaten şimdiden başladık Hırvat maçını da değerlendirmeye:
- Üçüncü kez yine dayandık Viyana kapılarına!
Ne mutlu Türküm diyene!
* * *
Bu arada Brezilya futbolu üstüne de bir fıkra daha.
İngiliz takımlarından birinde oynayan Brezilyalı bir futbolcu gol attıkça, takım arkadaşı İngiliz soruyormuş:
- Kuzum nasıl gösteriyorsun bu mucizeleri?
Brezilyalı futbolcu da:
- Tanrı sayesinde, diyormuş; maçlara başlarken hep dua ediyorum.
- Ben de ediyorum ama, hiç gol atamıyorum.
- Çünkü sen İngilizce dua ediyorsun, kabul olmuyor.
* * *
Dünkü Radikal, milli takımımızın yıldızı ve kaptanı Nihat’ın elinde tuttuğu topla gergin bir fotoğrafını, 1’inci sayfanın yarısını kaplayan bir sevinçle yayımlamış ve üstüne de şu başlığı atmıştı:
“Keyfimize diyecek yok”
* * *
Ancak fotoğrafın altında da ikinci bir manşet vardı:
“İşsizler ordusunun mevcudu 2.5 milyon kişiye ulaştı”
Ankara’daki siyasal kutuplaşmalar da sürüp gidiyordu.
* * *
Türkiye’de, yoksulluktan söz açmanın kesinlikle yasak olduğu “Soğuk Savaş” yıllarında; hiçbir zaman şeffaflaştırılmamış bütçe harcamalarıyla, sınıf bilincinden de yoksun olan yığınlar ve siyasetçiler hakkında, şu tür karikatür lejandları yayımlanırdı:
- Ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu.
* * *
Çek maçından sürprizli bir galibiyetle çıktığımız pazar gecesi saat 23.40 sularında, Cihangir’de de tabancalar patlamaya başladı.
Bazen kesintili tak... tak; bazen mitralyöz gibi tak tak tak tak...
Ne oluyor, diye apartman pencerelerinden bakmak dahi tehlikeliydi.
* * *
Dünkü Hürriyet’ten öğreniyoruz ki, Çekleri yenme sevinciyle sıkılan maganda kurşunları yüzünden, İstanbul’da 10 yaşındaki İzel Edebali başından ağır yaralanmış; Adana’da 2, Bursa’da da 1 kişi varmış maganda kurşunlarıyla vurulup hastanelere kaldırılan.
* * *
“Adam yerine konma” ve “ben de varım” diye bilme özlemi, iç siyasette hamasi nutuklarla uyuşturulduğunda; maç galibiyetlerinin coşkusu da; İngiliz generali Wellington’un, Waterloo’da Napolyon’u yenme zaferine taş çıkartacak bir yanardağ patlamasına dönüşüyor.
* * *
Bu sosyo-psikolojik durum, aynı zamanda neyin göstergesi?
Bendeniz bilemiyorum.

Yazı: Çetin ALTAN

Hiç yorum yok: