19 Haziran 2008 Perşembe

Dis is Fıtbol; Evritin is Samtin Heppınıd!


Bu maçla sadece turnuvaya değil dünya futbolu denen literatürün zerresine uymadığımızı da kanıtladık. Bir ikinci gol yedik, bu golü Solomon Adaları yemiyor artık. Bir oyuncumuz sakatlanıp kenara geliyor, o oyuncunun olduğu yeri kimse doldurmuyor, kenardan tek bir kimse, "biriniz kendini yere atsın, Emre Aşık girene kadar kıvransın zaman kazansın" da demiyor, zaten kenardakini duyan yok. Terim'in 4 defa üstüste Sabri'ye sesini duyurmaya çalışmasını çok iyi hatırlıyorum. Ama o takım Avrupa'yı bırakın dünyanın en disiplinli, tabir-i caizse "kemik" ekollerinden birine karşı (Cech'in de biraz yardımı ile) 2-0'dan maç çeviriyor. İlk amatörlüğü yapacak takım artık dünyada kalmadı, ikinci mucizeyi yaratacak da. Kısacası 1990'da Kamerun ne ise, 2008'de de Türkiye odur benim için. Her an her şeyi yapabilecek bir üçüncü dünya ülkesinin takımı. Bir nevi Züğürt Ağa. Doğru dürüst, tam yaptığı hiçbir şeyi yok ama Avrupa'nın en büyük 8 takımından biri.

Hala çözülecek sorunlarımız yok mu? Tonla. Tuncay Şanlı hiçbir şey yapmadan üçüncü maçını geçirdi. Eldivenleri aldığında artık ne olacağını bildiğinden midir bilinmez, Tanrı'ya dua ediyordu. Jan Koller. Eğer bu maçı kaybetseydik ilk yarısını Koller Cumhuriyeti ile oynayarak kaybedecektik. Çek Cumhuriyeti'nin 10 futbolcusu topu ayağına aldığında kafasını kaldırıyor ve Koller sahanın hangi tarafında ise topu oraya fırlatıyordu, bu taktikle oynayan bir takıma mağlup olacaktık. Hala defans oyuncularımız oyun kuramıyor. Sıkıştıklarında yaptıkları tek şey uzun vurmak, o topları alacak uzunumuz da yok.

Pazar günkü karşılaşmayı, özellikle de o mucize 2. yarıyı, heyecan faktöründen arınmış olarak bir kere daha izledim. Biliyorsunuz o geceden beri her yerde, her yorumcunun dilinde ezberlenmiş bir şekilde Arda ismini duyuyoruz. Bazıları, Arda'yı Ronaldo ile, hatta Messi ile karşılaştırmaya başlamıştı. Bazıları onu kupanın yıldızı ilan etmişti. Evet, Arda benim de yazdığım gibi, o gecenin en etkili ve en çoşkulu 3-4 oyuncusundan biriydi. Ancak bir kere daha izlediğimde daha net gördüm ki, Arda 2. golü yediğimiz 61. dakikaya kadar ayağına aldığı 9 topu da rakibine atmış. Herbiri zor ortalar ve hiçbiri Çek savunmasını geçememiş. İlk isabetli pası 67. dakikada Tuncay'ı incelikle gördüğü pozisyon. Ondan sonrasında ise, attığı güzel gole kadar ve golden sonra topla pek fazla buluşamamış.

Kısacası Arda'yı, 30 dakikalık performansından yola çıkarak dünyanın en iyi oyuncuları arasına koymak doğru değil. Çünkü Arda henüz Ronaldo ile kıyaslanacak durumda değil. Belki çok yakında, hatta 2 hafta içerisinde ondan daha iyi performans gösterecektir. Gelecekte belki onun kadar iyi olacaktır. Ancak, hem sürekli 3-4 oyuncuyla marke edilmesine rağmen, kafa vuruşu, serbest vuruş, adam geçme gibi her yöntemle rakibi perişan eden bir Ronaldo ile, hem de Deco, Sneijder gibi diğer yıldızlarla, rakiplerin hazırlıksız yakalandığı bir Arda'yı karşılaştırmak için henüz çok erken.

Hiç yorum yok: