31 Ağustos 2009 Pazartesi

AKP’nin ‘Açılım’ Hikayeleri ve Gerçekler

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Ulusa Sesleniş” konuşmasında gözümüzün içine baka baka okudu: “Yaşadığımız onca acının, ödediğimiz onca bedelin ardından hiç değilse bugün bu gidişata artık ‘dur’ demeliyiz. 7 yıldır bunun hazırlığı içinde olduk...”
Vay canına! Öğreniyoruz ki Başbakan Erdoğan’ın daha dün, hallerinden şikâyet eden Kürtlere “Beğenmeyen çekip gitsin” diye çıkışması, DTP’lilerin ellerini sıkmayışı falan, meğer tam 7 yıldır herkesten gizli olarak sürdürdüğü “açılım arayışları”nı gizlemek içinmiş!

Demek ki “Ya sev ya terk et” mealindeki o sözler takiyye imiş! “Açılım” hazırlıklarını “statükocu güçler”in dikkatinden kaçırmakmış Erdoğan’ın amacı!
Peki, açılım için artık zamanın geldiği hükmüne nasıl varmış Başbakan Erdoğan?
“7 yıldır süren hazırlıklar” nihayete mi ermiş?!
...
İnandırıcı bulmadınız mı?
Peki, ne değişmiş? Ne olmuş?
Sır değil neyin değiştiği...
ABD Irak’tan çekiliyor... Türkiye’nin hem yumuşak gücü, hem de dengeleyici, fiili garantörlüğü Irak’taki istikrarın devamı için önemli...
Bu arada sanmayın ki bu rol, ABD tarafından, Türkiye’ye empoze ediliyor; Ankara da iradesi hilafına, gönülsüzce kabul ediyor... Türkiye’nin kendisi zaten bu rolü oynamak istiyor; müdahil ve etkili olma arzusunda Irak’ta... Malum, 2003’te “tezkere”nin reddedilmesine neden olan AKP hükümeti yüzünden Irak denkleminden dışlanmanın acısını çok çekti Türkiye... Ekonomik çıkarlar, PKK terörizmiyle mücadele, Türkmenlerin hakları, Irak’ın geleceği... Türkiye bütün bu alanlarda zemin kaybetti.
Şartlar Türkiye’nin Irak denklemine girmesini gerektirdiği için, PKK’nın Kürt bölgesinde Türkiye’nin Irak Kürtleriyle arasını açmaya namzet bir istikrarsızlık unsuru olarak kalmasına artık tahammül edilmeyecektir.
Evet, ama nereye kadar?
Ne Irak Kürtleri, ne de ABD, PKK’yı Kandil’den indirmek için kanlarını dökerler. Ne de Türkiye o civarda büyük çaplı harekâtlar düzenlerken Irak’ta arzuladığı rolü oynayabilir.
O halde mantıklı çözüm Türkiye’nin kendi Kürtleriyle barışmasıdır. Bunun adı da “siyasi çözüm”dür.
Türkiye, Kürt sorunundan önce PKK sorununu çözme mükellefiyeti ile yüz yüzedir.
Kendi Kürtleriyle çatışma halindeki bir Türkiye, Irak Kürtleriyle de kalıcı ve istikrarlı ilişkiler kuramaz; dolayısıyla Irak’ta arzuladığı rolü oynayamaz.

Askeri yöntemlerle bugüne kadar çözülemeyen PKK sorunu, siyaset yoluyla da çözülemez ise ki işaretler şimdilik bu yöndedir, bu yine de PKK’nın Irak’ın kuzeyinde eskisi gibi at oynatabileceği anlamına gelmez. Taraflar arasında varılan mutabakat gereği PKK’nın bu bölgedeki hayatının azami ölçüde zorlaştırılacağı anlaşılmaktadır.
Yalnız bu arada Türkiye de üzerine düşenin asgarisini yapacaktır...
Kürtlere bazı kültürel hakların verilmesi ve geçmişteki ağır hak ihlallerinin elden geldiğince telafisi gibi güven adımlarını atacaktır Türkiye... Barışı ve Kürt sorununa çözümü beraberinde getirmese bile... Bu adımlar sayesinde Kürt sorunu en azından yumuşayacak, Türkiye’nin Irak’a giriş yolundaki engeller kaldırılmış olacaktır.
Velhasıl, AKP iktidarı, sonunda PKK da zayıflatılacağı için ABD tarafından dışarıdan açılmış bir fırsat penceresinden yararlanmak istemektedir ve bunda utanılacak bir şey yoktur.
Türkiye, ABD, Irak Kürtleri ve hatta Irak Araplarının çıkarları bu çerçevede ortaktır. Uluslararası ilişkiler ortak çıkarlar zemininde yürür.
Türkiye’deki marazi Amerikan aleyhtarlığının kompleksine tutsak düştüğü anlaşılan AKP liderliğinin, “açılımın onurunu kurtarmak” adına, “Biz zaten 7 yıldır hazırlanıyorduk” demiş olması acı bir tebessümü hak etmektedir.

Bir de “Risk aldık; bedeli neyse öderiz; süreçten dönüş yok” demiyorlar mı?
Açılımınızın ne olduğu belli değil ki, hangi süreçten dönmeyeceğiniz ya da neye devam edeceğiniz belli olsun... Ucuz kahramanlık yapmayın.
AKP Kürt sorunu için bedel ödemez.
Ya ipe un serip suçu askere atar, ya da kâr-zarar muhasebesini yapıp erken seçime gider...

Yazı: Kadri Gürsel

p.s: Yazıyla Taraf gazetesinin manşetinin ters olduğunun farkındayım, çok güldüğüm için koymak istedim :)

Hiç yorum yok: