4 Ocak 2009 Pazar

Mahalle Takımı

Evinin iki blok arkasında yeşil bir sahası, elinde yüzlerce kanalı bulunan uydunun kumandası olanların hikayesi bu.

Yeni biçilmiş çimin kokusunu, hakem forması giymiş köşedeki kasabı, takımı yöneten gıcık komşuyu tanımama hissiyatı değil o çimin üstünde oynayanları tutmanın verdiği hezeyan.

Sanrılar, delüzyonlar...

2000 kişilik Gretna kasabasında yaşıyorsun. Tuttuğun takımda cevher gibi çocuklar var. Hepsi evinin arkasındaki sahada büyüyor, Televizyondaki abilerinin akşamki maçının provasını yapıyorlar. Pencereden hepsinin oynamaya çalıştığı basit bir oyunu nasıl heyecanla yaptıklarını görüyorsun, gülümsüyorsun.

Kudüs'de Roma'da dövüştürmek için gladyatör eğitiyorsun. Aşağıdan gelen siyah tenli çocukları iki somun ekmek parasına satın alıyorsun. Onlara nasıl dövüşüleceğini değil, nasıl ayakta kalınacağını gösteriyorsun, öğretiyorsun. Öleceklerini bilmeden uğraşıyorlar sözde köleler, onlar için önemli değil bir yıl sonraki kolezyon dövüşleri, senin para kazanmak için uydurduğun Kraliyet gösterilerine inanıyorlar.

Sigorta şirketinin yerel bir noktasında çalışıyorsun, tüm gününü öldürecek bir iş cinsinden. Akşamları eve gelip dünden kalan bulaşıkları yıkıyorsun, Milyon kere yayınlanan o sıkıcı sit-com dizilerini izlemeye çalışıyorsun ama aklın tv'de değil, ertesi gün için heyecanlısın çocukların maçı var.

Çocuklar çok iyi. Mahalle'den sıyrılıp 150 kilometreden gelen takımlarla oynuyorlar artık maçlarını. Üzerindeki formaları bile değişiyor çocuklar iyi oynadıkça, hakemler artık senin tanımadığın insanlar. Baksana, kasaba dışındaki tekstil fabrikası kale arkasına reklam koymuş. Maç öncesi gittiğin bar bile tıklım tıklım, şaşırıyorsun.

Yaşadığın yer'in aşağılarında yanardağ patlamış, etraf yardıma muhtaç siyah tenli insanlarla dolmuş, zoraki göçmüşler Kudüs'e. Bu fırsatı değerlendirmelisin, artık bir somun ekmek parasına dahi kaslı çocukları gladyatör kampına dahil edebilirsin, dillerini anlamasan dahi biliyorsun onların özelliklerini, sen bu işten Roma'da çok para kazanacaksın.

Çocuklar dövüşmeyi öğrendikçe, hırslanıyor. Önlerine bir tas çorba koyulduğunda dünyanın en mutlu insanlarılar. Zamanın artık az, yüzlercesi arasından seçimini yapmalısın. Biliyorsun ki çoğu daha yolda giderken hastalanıp ölecek, kral karşısına güçsüz adamlarla çıkmamalısın; ki bunu benden daha iyi biliyorsun kral bu tarz durumları hiç sevmez, eğlendireceği binlerce halkı var kolezyumlarda.. Mantıklı düşünüp aralarında en cesaretlilerini seçip bindiriyorsun gemiye.

Seninkiler koptu gidiyor. Eskiden gittiğin aşağı kasabadaki deplasmanlara benzemiyor artık deplasmanlar. Sahalar büyüyor, stadlar değişiyor. Çocuklar topun hakkını veriyor ama hakikaten, mükemmel oynuyorlar. Deplasmana gittikçe daha büyük kasabalar, şehirler görüyorsun. Sana dedenin savaş yıllarını anlattığı o şehirlerin aslında büyüleyici olduğunu görüyorsun. Büyük binalar, köprüler, yollar; kendini masallardaki kahramanlar gibi hissediyorsun. Deplasman otobüsü bile büyüyor. Artık klubün sponsorları var, cebinden para bile ödemiyorsun.

Takımdaki çocuklar kendini aşıyor, yirmi maçtır yenilmiyor. Her deplasman dönüşünde evinin arkasındaki o çim sahanın yeni yapılan bir stada dönüşmesini izliyorsun. Üstelik keyiflisinde, klubün yetkililerini tanıdığın için sigorta işlerini sen yapıyorsun. Bir rüya gibi herşey, artık o sıkıcı sit-comları izlemiyorsun. Barlarda yeni edindiğin arkadaşlarla görüşüp, deplasman hikayeleri dinleme adına zaman kazanmak için bulaşık makinesi alıyorsun.

Gemiden indiğinde gladyatörler gibi sende şaşırıyorsun; Roma seni büyülüyor. Bu inanılmaz etkileyici silüet karşısında dövüşü unutuyorsun kısa bir süreliğine. Ama sen lidersin, adamlarının bu durumunu çabucak değiştirmen lazım. Onları gladyatörlerin kaldığı yere götürüyorsun, sen ise sana anlatılan garp hikayelerini yerinde test ediyorsun.

Kraliyet dövüşleri haftası başlıyor. Adamlarının sırası gelene kadar cesaretlerini topluyorsun. Onları bir daha görmeyeceksin, artık onlar da bunun bilincindeler, hepsi orada ne olduğunu görüyorlar kendi gözleriyle. İçinde hafif bir burukluk da yok değil hani, ama üzerinde Roma imparatorunun suratı olan altınları aldığında biliyorsun ki sen artık zenginsin. Eğittiğin gladyatörlerin dövüşünü izlemeden çıkıyorsun arenadan. Gelecek senenin hazırlıklarını düşünmelisin, Kudüs'e dönmek için yollar aramanın tam vakti.


Artık herşey farklı; Takımın birinci lige yükseliyor.

Ve sen takımının deplasman maçının yayını için kumandadaki kanal düğmesine bastığında bitiyor aslında bu hikaye. Tıpkı sene sonunda hikayesi bitecek Takımının kaderi gibi.

Yazı: Joe Jonese Ateşdağlı

Hiç yorum yok: