ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Çaktırmadan Yapılan Zamlar

Benzine arka arkaya yapılan ufak zamlar neticesinde litresi 2.92 TL'den 3.29 TL'ye çıkmış oldu. Böylece 50 litrelik bir depo 146 TL'ye dolarken artık 164.5 TL'ye doluyor.

Ama öyle demeyin, bu ülkede gerçekten enflasyon düşüyor, zam falan olmuyor!

5 Temmuz 2009 Pazar

Kriz Teğet (Girdi) Geçti

Türkiye ekonomisi 2009 yılı ilk çeyreğinde %13.8 daraldı. Bu orana 1945(2. Dünya Savaşı son yılı)'ten beri ilk kez ulaşıldı. OECD ülkeleri arasında en fazla küçülen üçüncü ülke olduk. Ne teğet ama be..

2 Haziran 2009 Salı

Mayınsızlaştırma: Fiyat Kırıyorum

1990’da Irak Kuveyt’i işgal edince Türkiye 34 devletle birlikte ABD’nin yanında Saddam Hüseyin’e karşı savaşa girdi.
O zamanlar Başbakan olan Turgut Özal, halkı ikna etmek için Türkiye’nin savaştan ekonomik çıkar elde edeceğini söyledi, “Bir koyup üç alacağız” dedi.
Bu hesabın tuttuğunu sanmıyorum. Ama bazı şirketler Kuveyt’ten para kazandı. Bunlardan biri işadamı İbrahim Çeçen’in İçtaş adlı şirketidir.
Kuveyt-İran sınırında her iki ülkenin gömdüğü mayınlar ve savaş sırasında ABD’nin havadan attığı patlamamış bombalar vardı. Saddam yenilince Kuveyt bölgeyi mayınsızlaştırmaya karar verdi ve işi Türkiye, İngiltere, Mısır gibi müttefik devletlerin şirketleri arasında bölüştürdü. Türkiye’ye düşen işi İçtaş aldı.

Bu konudan bana ilk defa mayın yazılarımı araştırırken konuştuğum bir İngiliz mayın şirketinin patronu bahsetti.
Bunun üzerine İçtaş’ı araştırmaya başladım ve TAHAL adlı bir İsrail şirketi ile Türkiye’de ortak işler yapmış olduğunu öğrendim.
Acaba Çeçen, TAHAL ile ortaklığını Suriye hududundaki mayınlı bölgeyi temizlemek için harekete geçiriyor olabilir miydi? Kaynaklarım bana TAHAL’ın bölgede tarım yapmakla ilgilendiğini fısıldamıştı.
TAHAL, İbranice Tikhnun ha-Mayim le-Yisrael kelimelerinin kısaltılmışıdır. İsrail İçin Su Planlama anlamına geliyor. Bir devlet şirketi olan TAHAL, 1952’de Tarım Bakanlığı’na bağlı su kaynakları departmanları ile İsrail su şirketi Mekorot’un mühendislik bölümünün birleştirilmesinden meydana gelmiştir. Hisselerinin yüzde 52’si İsrail devletine aittir. TAHAL Consulting Engineers Ltd adı altında inşaat ve yatırım işlerine girmiştir.
“İsrailliler GAP’ta toprak satın aldı” yaygaraları, bu şirketin DSİ için Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bir sulama projesi üstlenmesiyle başladı. Ama güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre, bu bölgede TAHAL’a ait arazi yoktur.
İlginç bir tesadüf eseri bunları araştırırken Çeçen’den telefon aldım. Tanışmıyorduk. Mayın konusunda çıkan yazılarımı okumuştu.
“Gerçeğe yakın yazıyorsunuz” diye söze başladı. Bir yanlışımı düzeltmek istiyordu. Türkiye-Suriye hududunu mayından arıtmak işinin hükümetin ileri sürdüğü gibi “milyarlarca dolar”lık değil, 500 milyon dolarlık bir iş olduğunu yazmıştım.

Çeçen bu rakamın da abartılı olduğunu düşünüyordu.
“Biz Kuveyt’te mayın işine girdik. Yanımıza Amerikalı taşeron bir firma alarak mayınları temizledik. 500 kilometrekarelik araziyi 14 ayda 50 milyon civarında bir paraya bitirdik. Hem biz para kazandık, hem Amerikalı taşeronumuz para kazandı, hem de Kuveytli sponsorumuz” dedi.
Yabancıların Kuveyt’te iş yapmaları için yasal olarak Kuveytli bir ortak bulmaları zorunludur. Buna sponsor denir.
Çeçen, “Size verdiğim rakamlar resmi kayıtlarda var, bilinmeyen bir şey değil” dedi.
Benim kaynaklarım (belki beni saf buldukları için) 500 milyon dolar diyorlardı ama Çeçen’in tecrübesine göre bu iş çok daha ucuza yapılabilirdi.
“Ne kadara?” diye sordum.
“Tahminime göre 100 milyon doların altında rahat yapılabilir” dedi.
Ona “TAHAL’la bu işe girecek misiniz?” diye sordum. Girmeyeceğini söyledi.
Oysa hükümet işin “milyarlarca dolar”a mal olacağını iddia ediyor ve bu rakamın arkasına sığınarak Türkiye’nin işin altından kalkacak parası olmadığını söylüyor.
Çeçen’in söylediklerini size, hükümetin gerçekleri saptırarak takas usulüyle birilerine toprak kiralamak istediğinin son kanıtı olarak sunuyorum.

Yazı: Metin MÜNİR

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Ekonomik Kriz

The Crisis of Credit Visualized from Jonathan Jarvis on Vimeo.

Yaşanan krizin en basit açıklaması..

6 Nisan 2009 Pazartesi

Dikkat, Tayyip Konuşuyor !


"KRİZ TEĞET GEÇECEK DEDİYSEK, SÜRTÜNEREK DEDİK"

14 Mart 2009 Cumartesi

Depremin Fotoğrafı: Arçelik Bilançosu

Sayın Başbakan ve bakanları hangi göstergelere bakarak Türkiye’nin küresel krizden en az etkilenen ülke olduğunu iddia etmeye devam ediyor, doğrusu bilmiyorum ama ekonomideki depremin sarsıntılarını artık herkes hissetmeye başladı.

Grafikte de görüldüğü gibi Arçelik, satış cirosunu ve net kârını 2008 yılının ikinci çeyreğinde artırmış; üçüncü çeyrekte ise ciroyu korumaya çalışmış fakat net kârın eksiye geçmesini önleyememiş, yani zarar yazmaya başlamış. Arçelik, satış cirosunu ve pazar payını koruma çabasını geçen yılın son çeyreğinde de sürdürmüş ama zararın kartopu gibi büyümesini önleyememiş.

Şirketin 2007’deki yıllık kârı 137 milyon TL iken yalnızca 2008’in son çeyreğindeki zararı 106 milyon TL’yi aşmış ve yıllık kâr 2008 sonunda % 95 azalarak 6.5 milyon TL olmuş. Arçelik’in bilançosundaki çarpıcı bozulmaya yol açan belirleyici etken, kur farkları giderinin % 160 artması.
Arçelik örneği önemli çünkü Arçelik ülkemizin en büyük gruplarından birinin şemsiyesi altında bulunan, yüksek pazar payına sahip, finansman kolaylıklarına erişme şansı fazla olan bir şirket. Şirketin iş yaptığı sektörler örneğin otomotiv kadar büyük darbe yemiş değil. Ortaya çıkan zarar yalnızca yılın son bölümündeki çöküşü yansıtıyor.

Şimdi gözler diğer şirketlerin yıl sonu bilançolarında ve özellikle de 2009 bilançolarında olacak. Krizin Türkiye’nin neresinden geçtiğini de herkes daha iyi anlayacak

Telefon Dinlemece, Dinlenmece


Gelir İdaresi Başkanı Akif Ulusoy’un Doğan Yayın Holding İkinci Başkanı Soner Gedik’le yaptığı konuşma kayda alınmış... İnternete aktarıldı. Akif Ulusoy Kıbrıs’a tayin edildi. Olay, iş dünyasının da izinsiz dinlemeye alındığını gösteriyor. Başbakan Erdoğan, izinsiz dinlemeleri kimin yaptığını bilmediğini söylüyor, peki bunu yapanlar aranıyor, ortaya çıkarılıyor mu? Hiç öyle bir niyet ve çaba da gözlenmiyor.

Bu tezgâhı kuranlar, örneğin Merkez Bankası Başkanı’nın, Maliye Bakanı’nın telefonlarını dinleyerek bu bilgileri kazanç amaçlı kullanamaz mı? Banka yöneticilerinin, önemli bürokratların, özel sektör patronlarının yaptıkları konuşmaları dinleyenler, bunları gizlice pazarlayamaz mı?
Bilgiler borsada veya bir başka yerde kullanılamaz mı? Banka hesaplarının veya kartlarının şifreleri telefonla ulaştırılıyor. Bu trafiğe girenler şifreleri ele geçirerek hesaplara giremez mi?
Hesaplardaki paraları boşaltamaz mı?

Bu dinlemelere sır kaptırmamak için işler yavaşlıyor. Bu durum uzun vadede yabancı yatırımcının da Türkiye’den soğumasına yol açacaktır...

13 Mart 2009 Cuma

Cumhuriyet Rekorları


Başbakan sık sık, cumhuriyet tarihinde yapılmamış işlerin AKP iktidarında tamamlandığını söylüyor. Doğru olabilir. Bunun iki örneği de bu hafta yaşandı. Biri döviz kurunun geldiği düzey, diğeri de bir ay içinde sanayinin gösterdiği en büyük küçülme oranı! Bu veriler krizin bizi teğet geçtiği veriler. Geçmeseydi ne olacaktı?

Bu hafta sanayi verileri açıklandı. Ocak ayında daralma geçen yıla göre yüzde 21 olmuş! Dayanıklı tüketim malları yüzde 25’ten fazla daralmış. Fakat özellikle sermaye malları imalatının yüzde 44’e ulaşan daralması, yatırımların durduğunu ve büyük bir durgunluğun tam da göbeğinde olunduğunu gösteriyor.

Bütçe yönetiminde de sorunlar büyüyor. Açık giderek artıyor. Durgunluk derinleştiği için de başta vergi tahsilatı düşüyor. Harcamalar ise seçim öncesi bol kepçe sürüyor. Bu durumda açık büyüyor ama yapılabilecekler daha kısıtlı hale geliyor.

Pazartesi açıklanan verilere göre, ara malı üretimi (bir önceki yılın aynı ayına göre) yüzde 24, dayanıklı tüketim malı üretimi yüzde 25.4, yatırım malları üretimi ise yüzde 45 düşmüş. Olağanüstü düşüşler. Özellikle yatırım malları üretimindeki düşüş sanayinin bu krizin pek de kısa vadede atlatılamayacağına inandığını gösteriyor. Yukarıdaki tablodaki temel sektörlere bakılırsa, gerilemenin çok daha büyük ve emek yoğun sektörlerde olduğu görülür. Yani hızla artacak bir işsizlik kapının eşiğinde bekliyor.

Benzer bir düşüş 2001 yılının kasım ayında da gerçekleşmişti. Düşüş yüzde 14.4’tü. Ancak bu bir kez olmuş ve şubat krizinden tam 9 ay sonra gerçekleşmişti. Oysa ekim krizinden bu yana 4 ay geçti ve sanayi daralması yüzde 21 oldu. Demek ki, çok daha kötü bir krizin eşiğinde ya da ortasındayız. 2001 yılında ekonomi yüzde 5.7 daralmıştı. Bu yıl ekonomi yüzde 7-8 daralırsa hiç şaşmamalı. İşte o da bir cumhuriyet rekoru olabilir.

Dış ticaret açığı yıl sonunda 15, dış açık da 10 milyar doları bile bulmayabilir. Peki, bu finanse edilebilir mi? Zor. Çünkü özel kesim dış borçlarını ödemeye devam ediyor. Üstelik bir ölçüde de sıcak para çıkışı yaşanıyor. Bu nedenle, Türkiye IMF ile anlaşmak zorunda.. O da yetmez, dolu dolu bir 20-25 milyar dolar alması gerek.

Ekonomi küçülüyor. İşsizlik artıyor. Başbakan ise bir meydandan ötekine koşturuyor. Ama endişelenmeyin, galiba yine ABD yardıma -değirmene taşıma su getirmeye- geliyor.

6 Mart 2009 Cuma

Ödev mi Yapıyorsunuz?

AKP'nin yalan üretme kuruluşu ve yandaşlarına iş bulma kapısı haline gelen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarihi bir hata yaptı. TÜİK, Aralık ayı için yüzde 11.9 olarak açıkladığı sanayi üretimi rakamını bir kaç saat sonra yüzde 17.6’ya revize etti. Neden olarak ise bir firmanın verilerini ton değil kilogram cinsinden vermeleri olarak açıkladılar. Firma böyle bir veri verdiyse bile o kurumda bu verileri kullanan-giren görevli nasıl oluyor da hatayı çözemiyor? Aynı hatayı üniversitede ödev yaparken biz yapsak dersi ertesi sene tekrar alacağımız garantilenir.

Bu arada bu müthiş kurumun verileriyle paper hazırlayıp, "şu kadar yayınım var heyt" havalarına girip, ünvanını yükselten hocalarımıza da selam olsun!

5 Şubat 2009 Perşembe

Ekonomik Krizin Gidişatı Üzerine Tahminler

IMF iki ay önce yaptığı tahminleri çöpe atıp çok daha karamsar yeni tahminler açıkladı. Dünya ekonomisinin durma noktasına geldiğini açıklayan IMF bu son tahminini ileride daha da aşağı çekebileceği uyarısında da bulundu.

Bu tablo başta ABD olmak üzere dünyanın büyük ve zengin ülkelerinde hükümetleri, dev boyutlarda ekonomiyi canlandırma paketleri açıklamaya zorladı. Bu önlemler, söz konusu ülkelerdeki talep açığını kapatarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlıyor ama bu önlemlerin bazı tehditleri ortadan kaldırmadığı, hatta yer yer artırdığı söylenebilir.

- Başta ABD ve İngiltere olmak üzere zengin ülkelerde banka sistemini ayakta tutmak ve ekonomiyi canlandırmak için devletin olanaklarını (yani halkın vergilerini) kullanan hükümetler, kendi ulusal firmalarını ve işçilerini koruyacak önlemler almak zorunda kalıyor.

- Her ülkenin bu tür önlemler alması halinde dünya ticaretinde bu yıl başlayan küçülmenin sürmesi ve bütün ülkelerin bundan zarar görmesi kaçınılmaz görünüyor.

- Zengin ülkelerden Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ (YP) ülkelerine akan özel dış sermaye de, küresel riskin artması ve zengin ülkelerin banka sistemlerinde acil kaynak ihtiyacının doğması nedeniyle, anavatanına döndü ve YP ülkeleri dış kaynak darboğazına girdi. Bu finansal korumacılığın sürmesi halinde, özellikle Türkiye gibi tasarruf ve cari işlemler açığı olan ülkelerin bundan olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz görünüyor.

- IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlara ek kaynak aktarılarak bu kuruluşların YP ülkelerine mali destek sağlama projesinin nasıl uygulanacağı ne kadar etkili olacağı belirsiz.

- Küresel ekonomideki hızlı bozulma işsizliği hızla artırırken Fransa’dan İngiltere’ye, Rusya’dan Çin’e, kabaran toplumsal tepkilerin ilk sinyalleri alınıyor. Davos’ta yapılan değerlendirmelerde, bunun siyasi sonuçlara da yol açabileceği ileri sürüldü.

2 Şubat 2009 Pazartesi

100 Trilyon Dolarlık Banknot

Başlığa bakıp atlamayın, söz konusu dolar Zimbabve Doları, tamı tamına 30 ABD Doları ediyor. Ekonomik kriz ve hiperenflasyonla mücadele eden ülkede işsizlik %80, enflasyon oranı ise %231milyon! Ülkede fiyatlar ise sadece bir günde iki katına çıkmakta.

10 Ocak 2009 Cumartesi

Ekonomik Kriz Üzerine

Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez'in krizle ilgili yorumları:

- Küresel kriz daha Türkiye’yi etkilemedi. Krizin etkileri bizde yavaş yavaş üçüncü çeyrekte çıkacak. Esas ağırlığı da dördüncü çeyrekte hissedilecek. Türkiye şu anda kendi inişini yaşıyor. Bu çerçevede bakıp da “Bize bir şey olmaz demenin bir tek izahı olabilir. İnsanlara moral vereyim, moralleri bozulmasın. Ama bu da belki ortalama insanda moral verici etki yapıyor ama daha üst seviyede tüccarda, iş sahibinde, piyasada çalışan insanlarda hükümetin bu sıkıntıyı algılamadığı gibi bir şüphe yaratıyor.

- Benim 2009 için beklentilerim olumsuz... 2008 Türkiye için çok olumsuz geçmedi aslında. Yani dünya ile kıyasladığımız zaman fena geçmedi. Ama 2009’da hem kendi büyümesinin yavaşlamasının etkisini, hem de küresel krizin etkilerini 2009’da bütünüyle hissedecek. Benim tahminim 2008 yılının son çeyreği eksi çıkacak ve 2009 boyunca da ekside gidecek. Yılı yüzde 1,5- 2 eksiyle tamamlayacağımızı tahmin ediyorum. Bu da Türkiye için ciddi bir sorun olacak. İşsizliğin de yüzde 12-13 belki 14 civarına yükseleceğini düşünüyorum.

- Bana sorarsanız şu anda küresel çapta yaşanan kriz hepsinden farklı... Bütün krizlerden hatta. 1929’da şunları bunları yapmıştık, doğruydu şimdi de yaparsak doğru olur diyemeyiz. Çünkü 1929 krizi küresel bir kriz değildi. Küre dediğimiz şeyin yarısı komünistti, sosyalistti, yarısı kapitalistti. Dolayısıyla dünya ilk kez bir küresel kriz yaşıyor. Küba’yı saymazsak, Çin’inden Rusya’sına kadar bir zamanlar kapitalist sistemin dışında kalan ve şu anda sisteme entegre olan ülkeler krizi iliklerine kadar hissediyorlar.

- Türkiye’nin 2001’de yaşadığı kriz farklı. Sonunda aynı yerlere gidebilir ama, başlangıcı farklı. Çünkü Türkiye 2001’de bir finans sektörü krizi yaşadı şimdi tuhaf bir şekilde reel sektör krizi yaşıyor. Bu krizde sorun reel sektörden kaynaklandı. Yani reel sektör müthiş bir talep düşüşüyle karşı karşıya, ürettiği malı satamıyor. Mesela otomotiv sektörüne bakın. Kasım ayında satışların geçen yıla göre yüzde 56 düştüğünü görüyoruz Aralık’ta daha da düşecek. Tekstil zaten çok parlak değildi. Beyaz eşyaya baktığımızda satışlarda müthiş bir durgunluk yaşanıyor. Dolayısıyla reel sektör sıkıntıda. Yani sanayi sıkıntıda. İnşaat sektörü de öyle. Yapılan evler konutlar satılamaz durumda. Ve reel sektör bankalara borçlu, bankalara borçlarını ödeyemez noktaya geliyorlar, bu sefer bankalar sıkılıyor.

- IMF bütün dünyaya farklı şeyler öneriyor, bize farklı şeyler öneriyor diye eleştiriyorum. Mesela Amerika’ya İngiltere’ye Fransa’ya Almanya’ya bütün dünyaya diyor ki; “harcamalarınızı artırın, vergileri düşürün ki talep yaratılsın.” Türkiye’ye gelindiğinde ise “vergileri artırın, harcamaları da azaltın” diyor. Ben buna epeydir kafa yoruyorum. Ekonominin kötüye gittiği yerde kamu harcamalarını artırmak suretiyle insanlara yeni gelir olanakları yaratmak, vergileri indirip harcamaları artırmak lâzım. IMF “bunu yapmayın” diyor Türkiye’ye.
Hükümet yüzde 4’lük büyümeye göre ayarladı 2009 bütçesini. Yüzde 4 falan büyümeyeceğiz. Ben öyle anlıyorum ki IMF, 2009 yılında bütçe açığının hükümetin gösterdiğinden çok daha büyük olacağını tespit ediyor. Yani IMF büyük bir ihtimalle eksi büyüyecek bir bütçede özelleştirme gelirlerinin bu kadar olmayacağı, vergi gelirlerinin bu kadar olmayacağı bir yerde bütçe açığının hükümetin söylediği gibi yüzde 1 değil yüzde 5 olacağını öngörüyor. Onu yüzde 3’e çekebilmek için de herkese söylediğinin tersini söyledi. Tek mantıklı açıklama bu gibi geliyor bana. Aksi takdirde ya IMF delirmiş,Türkiye’ye gelince yanlış şeyler yapıyor ya da bizimkiler IMF’yi razı ettik demek için böyle diyorlar.

- Amerika’da bu iş mortgage kredileriyle başladı. Bizde mortgage kredileri öyle büyük değil, dolayısıyla bizde böyle bir çöküş olmaz demeye getirildi. Fakat iş mortgage ile kalmadı ki, her tarafa sıçradı. Türkiye’de de şu anda mortgage’de kriz yok ki. Bazı fabrikalar üretimlerini durdurdu, bazı fabrikalar işçi çıkartıyorlar, başka önlemler alıyorlar. Bunlar görmezden gelip “bize mortgage yok, bize kriz sıçramaz” demek yanlış. Bizde kriz zaten var. Şu anda dünyada kriz bitse bile Türkiye’de iniş ivmesi devam ettiği sürece kriz var.

- Esnaf bu krizden çok etkilenecek. Esnaf sıkıntıya girerse bu iktidara son verebilir oylarıyla. 2001 yılı sonundaki seçimleri en fazla krizin etkilediğini düşünüyorum. Türkiye müthiş bir kriz yaşadı ve öyle bir sonuç verdi ki, o zamana kadar iktidarda olan merkez sağ-merkez sol partilerin hepsinin bu krizi yarattığını düşündü insanlar. Ve bunları silip attılar, bambaşka tarafa döndüler. Ben bu krizin tahmin ettiğim boyutlara gelirse iktidar değişimine yol açacağını tahmin ediyorum.

- Bunun Amerika’da olması da çok ilginç. Çünkü Amerika, Batılı ülkeler, IMF hep Amerika’yı model alıp diğer ülkelere o modeli uygulamalarını önerdiler. Halbuki orada bir facia çıktı ortaya. Ben biraz daha bu işin küresel düzeyde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela bankacılık için Basel önlemleri var. Bunun bankacılık dışındaki finans sektörü, hatta reel sektör için de yapılabileceğini düşünüyorum. Çıkış olarak bence fırsat budur. Fırsat, IMF gibi bir kurumu Amerika’dan bağımsız olarak kurmak. Aksi takdirde Amerika bunu empoze ediyor. Amerika’nın modeli iyi olsaydı empoze etsin, ama belli ki kuramamış, bu çıktı ortaya. Dolayısıyla böyle bir kurum kurulup bu kuralların bu denetim sistemlerinin geliştirilip dünyaya yayılması gerekir.

21 Aralık 2008 Pazar

2009 Bütçesi

2009 hakkında hükümet hâlâ iyimser. Hükümete göre bütçede giderlerin (2008 gerçekleşmesine göre) yüzde 14, gelirlerin de yüzde 15.5 oranında artması tasarlanıyor. Hal böyle olunca, faiz dışı fazla yüzde 10’a yakın artıyor ve bütçe açığı yüzde 4.3 oranında daralıyor.
Bu kriz ortamında bütçe gelirlerinin böylesine artmasını beklemek tamamen hayalperestlik. Hatta düşmezse sevinmek gerek. Tüketim ve ithalatın çöktüğü durumda nereden toplayacaksınız KDV ve ÖTV’yi? Ayrıca Deniz Baykal IMF anlaşmasıyla tüm tasarının anlamını yitireceğini belirtti. Hal böyle olunca, bu bütçe “laf olsun diye hazırlanmış bir belge” haline geliyor.

Amerikan Kastelli

Wall Street son günlerde Nasdaq eski başkanı Bernard Madoff'un sahip olduğu fon aracılığıyla Ponzi Oyunu oynayarak piyasayı 50 milyar $ dolandırdığı iddiasıyla çalkalanıyor. Ponzi Oyunu dediğimiz şey fonda mevcut bulunanların parasını fona yeni girenlerin parasıyla ödemek, yani Banker Kastelli'nin 80li yıllarda Türkiye'de yaptığı şeyin aynısı ama daha büyüğü. Hep küçük Amerika diye ezdik kendimizi, görün işte arada onlar da bizden kopyalıyormuş :)
Bu arada skandalın daha da bomba tarafı Madoff'un piyasa düzenleyici komitelere yatırımcıların nasıl daha iyi korunabileceği konusunda danışmanlık hizmeti vermiş olması!

20 Aralık 2008 Cumartesi

Rahat Olun, Sadece Teğet Geçiyor

- Oyak Renault fabrikasında çalışan toplam 5 bin 300 işçinin büyük bölümü, ücretlerinin yüzde 76’sının ödenmesi kaydıyla 12 Ocak’a kadar zorunlu izne çıkarılırken, bazı birimlerde 500 kadar çalışan görevlerini sürdürecek.

- Ford Otomotiv Sanayi A.Ş, 12 Ocak Pazartesi gününe kadar üretime ara verdiğini duyurdu.

-Tofaş’ta ise global pazarlardaki daralma nedeniyle üretime 27 Aralık 2008-12 Ocak 2009 tarihleri arasında ara verilecek.

- Bosch Sanayi ve Ticaret A.Ş’de de 27 Aralık 2008-2 Ocak 2009 tarihleri arasında üretime ara verilecek.

18 Aralık 2008 Perşembe

Binlerce Dansöz Var!

"Dürüst olalım, samimi olalım. Büyümeyi bir hedef olarak koyarsınız, ama bunun üstünü de yakalayabilirsiniz, altında da kalabilirsiniz. Bu dünyada değişen şartlarla bağlantılı olan konulardır. Teğet geçer dedim. Bunu size ezberlettiğim için de çok mutluyum, bunu öğrendiniz. Burada geometrik bir ders almanız lazım. Teğet geçmek de bir dokundurmaktır. Orada bir zarar verecek zaten, bunu da bilmeniz lazım.”

R.T.E

17 Aralık 2008 Çarşamba

Müthiş Öngörü

Hükümet üyelerinden ekonomik krizle ilgili bomba yorumlar gelmeye devam ediyor. Bu da Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek'ten:
“Romantik bir iyimserlik içinde değiliz. Ancak bu kriz eninde sonunda geçecek. Türkiye’nin değerleri, genç nüfusu, girişimci ruhu ve AB müzakere süreci bu krizi atlatmamızı sağlayacak. AB süreci, riski azaltacaktır. Krizin geçmesi ve piyasaların iyileştirilmesi konusunda bir zaman veremem.”
Demek kriz eninde sonunda bitecekmiş, bunu hiç tahmin etmiyorduk! Bu kriz bitecek de, kaç kişi işsiz kalacak, ne kadar işyeri kapanacak, ne gibi önlemler alınacak bunları da bir öğrensek?
Bir de AB süreci varmış, reformlar ve uyumlaştırmaların bir yıldan fazla bir süredir yapılmadığı bir süreç, demek buna güveniyorlar?!

14 Aralık 2008 Pazar

Finish Him Mehmet!

Eyüp Can’ın cuma günkü Referans’ta yazdığına göre Başbakan Erdoğan, Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’e “bitir artık şu IMF işini” talimatını vermiş. “Son ana kadar IMF’ye muhtaç kalmadan bu işi çözebileceğini zanneden” Başbakan Erdoğan’ın, en azından yerel seçimlere kadar kamu harcamalarının sınırlanmayacağı düşüncesiyle sonunda anlaşmaya razı olduğunu belirten Eyüp Can’a göre IMF ile 20-24 milyar dolarlık bir stand-by anlaşması yapılacak.
Başbakan Erdoğan IMF ile anlaşmayı geciktirerek siyasetçi olarak en doğrusunu yaptığını düşünebilir ama bu anlaşmanın gecikmesi ve hükümetin küresel krize karşı ne yapacağını net biçimde ortaya koyamaması müthiş bir güven kaybına yol açtı ve ekonomi durma noktasına geldi. Bunun doğurduğu zararın telafisi kolay olmayacak ve şimdi IMF ile anlaşmak da durumu kurtarmayacak.

11 Aralık 2008 Perşembe

Vergilendirilmiş Kazanç Bir Zamanlar Kutsaldı

Gelir İdaresi Başkanlığı verileri üzerinden yapılan hesaplamalara göre, Ocak-Ekim döneminde ücret ve ücret sayılan ödemelerden 18 milyar 949 milyon 81 bin YTL gelir vergisi tevkifatı yapıldı. Geçen yılın aynı döneminde 15 milyar 435 milyon 589 bin YTL olan vergi tevkifatına göre, bu yıl ücretlinin ödediği gelir vergisinde yüzde 22,8’lik artış meydana geldi. 2007 yılında ücretlerden kesilen vergiler, toplam gelir vergisi tevkifatının yüzde 53,3’ünü oluştururken, söz konusu oran bu yıl yüzde 54,8’e yükseldi.

Buna karşılık 2007 yılının ilk 10 ayında 3 milyar 516 milyon 210 bin YTL olan mevduat faizlerinden kesilen stopaj tutarı, bu yıl aynı dönemde 4 milyar 179 milyon 818 bin YTL’ye çıktı. Mevduat faiz ödemelerindeki tevkifatın, toplam tevkifat içindeki payı ise yüzde 12,15’den yüzde 12,09’a geriledi.

Bu şekilde bankada parası olanlar vergi olarak 1 öderken, ücretlilerin ödediği vergi 5 olarak belirlendi.

9 Aralık 2008 Salı

Su Katılmış Nobel

En büyük silah üreticilerinden olan Honeywell' in Nobel ödüllerini dağıtan vakfa sponsor olduğu ortaya çıktı. Barışa katkıda bulunanlara ödül veren vakfın finansmanını silah firması yapıyor, ne ironi değil mi?