30 Eylül 2009 Çarşamba
Football Factory
9 Eylül 2009 Çarşamba
Çevreci(!) Başkan
4 Eylül 2009 Cuma
Öndere gel
p.s: "Hayatımda elime silah almadım" lafına ithafen silahlı resmini koymayı seçtim.
31 Ağustos 2009 Pazartesi
AKP’nin ‘Açılım’ Hikayeleri ve Gerçekler
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Ulusa Sesleniş” konuşmasında gözümüzün içine baka baka okudu: “Yaşadığımız onca acının, ödediğimiz onca bedelin ardından hiç değilse bugün bu gidişata artık ‘dur’ demeliyiz. 7 yıldır bunun hazırlığı içinde olduk...”
Vay canına! Öğreniyoruz ki Başbakan Erdoğan’ın daha dün, hallerinden şikâyet eden Kürtlere “Beğenmeyen çekip gitsin” diye çıkışması, DTP’lilerin ellerini sıkmayışı falan, meğer tam 7 yıldır herkesten gizli olarak sürdürdüğü “açılım arayışları”nı gizlemek içinmiş!
Demek ki “Ya sev ya terk et” mealindeki o sözler takiyye imiş! “Açılım” hazırlıklarını “statükocu güçler”in dikkatinden kaçırmakmış Erdoğan’ın amacı!
Peki, açılım için artık zamanın geldiği hükmüne nasıl varmış Başbakan Erdoğan?
“7 yıldır süren hazırlıklar” nihayete mi ermiş?!
...
İnandırıcı bulmadınız mı?
Peki, ne değişmiş? Ne olmuş?
Sır değil neyin değiştiği...
ABD Irak’tan çekiliyor... Türkiye’nin hem yumuşak gücü, hem de dengeleyici, fiili garantörlüğü Irak’taki istikrarın devamı için önemli...
Bu arada sanmayın ki bu rol, ABD tarafından, Türkiye’ye empoze ediliyor; Ankara da iradesi hilafına, gönülsüzce kabul ediyor... Türkiye’nin kendisi zaten bu rolü oynamak istiyor; müdahil ve etkili olma arzusunda Irak’ta... Malum, 2003’te “tezkere”nin reddedilmesine neden olan AKP hükümeti yüzünden Irak denkleminden dışlanmanın acısını çok çekti Türkiye... Ekonomik çıkarlar, PKK terörizmiyle mücadele, Türkmenlerin hakları, Irak’ın geleceği... Türkiye bütün bu alanlarda zemin kaybetti.
Şartlar Türkiye’nin Irak denklemine girmesini gerektirdiği için, PKK’nın Kürt bölgesinde Türkiye’nin Irak Kürtleriyle arasını açmaya namzet bir istikrarsızlık unsuru olarak kalmasına artık tahammül edilmeyecektir.
Evet, ama nereye kadar?
Ne Irak Kürtleri, ne de ABD, PKK’yı Kandil’den indirmek için kanlarını dökerler. Ne de Türkiye o civarda büyük çaplı harekâtlar düzenlerken Irak’ta arzuladığı rolü oynayabilir.
O halde mantıklı çözüm Türkiye’nin kendi Kürtleriyle barışmasıdır. Bunun adı da “siyasi çözüm”dür.
Türkiye, Kürt sorunundan önce PKK sorununu çözme mükellefiyeti ile yüz yüzedir.
Kendi Kürtleriyle çatışma halindeki bir Türkiye, Irak Kürtleriyle de kalıcı ve istikrarlı ilişkiler kuramaz; dolayısıyla Irak’ta arzuladığı rolü oynayamaz.
Askeri yöntemlerle bugüne kadar çözülemeyen PKK sorunu, siyaset yoluyla da çözülemez ise ki işaretler şimdilik bu yöndedir, bu yine de PKK’nın Irak’ın kuzeyinde eskisi gibi at oynatabileceği anlamına gelmez. Taraflar arasında varılan mutabakat gereği PKK’nın bu bölgedeki hayatının azami ölçüde zorlaştırılacağı anlaşılmaktadır.
Yalnız bu arada Türkiye de üzerine düşenin asgarisini yapacaktır...
Kürtlere bazı kültürel hakların verilmesi ve geçmişteki ağır hak ihlallerinin elden geldiğince telafisi gibi güven adımlarını atacaktır Türkiye... Barışı ve Kürt sorununa çözümü beraberinde getirmese bile... Bu adımlar sayesinde Kürt sorunu en azından yumuşayacak, Türkiye’nin Irak’a giriş yolundaki engeller kaldırılmış olacaktır.
Velhasıl, AKP iktidarı, sonunda PKK da zayıflatılacağı için ABD tarafından dışarıdan açılmış bir fırsat penceresinden yararlanmak istemektedir ve bunda utanılacak bir şey yoktur.
Türkiye, ABD, Irak Kürtleri ve hatta Irak Araplarının çıkarları bu çerçevede ortaktır. Uluslararası ilişkiler ortak çıkarlar zemininde yürür.
Türkiye’deki marazi Amerikan aleyhtarlığının kompleksine tutsak düştüğü anlaşılan AKP liderliğinin, “açılımın onurunu kurtarmak” adına, “Biz zaten 7 yıldır hazırlanıyorduk” demiş olması acı bir tebessümü hak etmektedir.
Bir de “Risk aldık; bedeli neyse öderiz; süreçten dönüş yok” demiyorlar mı?
Açılımınızın ne olduğu belli değil ki, hangi süreçten dönmeyeceğiniz ya da neye devam edeceğiniz belli olsun... Ucuz kahramanlık yapmayın.
AKP Kürt sorunu için bedel ödemez.
Ya ipe un serip suçu askere atar, ya da kâr-zarar muhasebesini yapıp erken seçime gider...
p.s: Yazıyla Taraf gazetesinin manşetinin ters olduğunun farkındayım, çok güldüğüm için koymak istedim :)
Büyük Altay!
1923 yılında cumhuriyet kurulduktan sonra Altay takımı, sporcuları ve yöneticileriyle beraber Ankara'ya ziyaret düzenliyorlar. Takımla beraber hatıra fotoğrafı çekilecekken kravatsız futbolcular olduğunu gören yöneticimiz, onları uyarıyor ve Altay adabından bahsediyor. Bu futbolculardan biri de kaptan Hamit ve kaptan bu uyarıya çok alınıyor. Daha sonra yönetimden başka kişilerle yaptığı konuşmalarda kendisine arka çıkılmadığını gören Hamit, takımdan bazı arkadaşlarını da yanına alıp İzmir'e dönüşte Altınordu Spor Klübü'nün kuruluşuna önayak oluyor.
Sene 1925 aylardan Haziran. Osmanlı Bankası sponsorluğunda İzmir mahalli ligi oynanıyor. Altaylı taraftarlar da takımlarını desteklemek için Gül Sokak'ta toplaşıp 4 otobüsü doldurmuşlar, artık deplasman Aydın mıdır yoksa Bornova mıdır bilemiyorum yola çıkıyorlar ve yolda öndeki iki otobüsle arkadaki iki otobüs arasında kavga çıkıyor. Bu kavga sonucunda arkadaki iki otobüsteki taraftarlar kafileden ve camiadan ayrılıp Güzelyalı'ya dönüyorlar ve takımdan bazı futbolcuları da yanlarına alarak Göztepe'yi kuruyorlar.
Açılım
Mevcut iktidar gelecekte ünlü açılımlarıyla anılacak kuşkusuz...
2004 yılında bir AB açılımı yaptılar... Onuruna Ankara’da havai fişekler atıldı... Bugün AB üyeliği ihtimali sıfır (rakamla 0)... Türkiye’nin eşit koşullarda AB’ye alınmasını öngören 1999 Helsinki Anlaşması’nın da gerisindeyiz.
Yunanistan’la dostluk açılımı yaptılar. Onlar bir adım atarsa biz iki adım atacaktık. Birkaç yıl içinde papaz olduk. Atina’dan gelen giden kalmadı...
Kıbrıs açılımı yapıldı... AB’den müzakere tarihi alalım derken boş bulunup Kıbrıs’ı teslim eden katma protokole imza attılar. Kıbrıs topun ağzında. AB limanları açın, Rum Cumhuriyeti’ni tanıyın deyip duruyor...
Geçenlerde Ermenistan açılımı patlattılar. Baktılar şov yapalım derken Azerbaycan petrolü kesiyor. Bakü’de özür dileyerek açılımı kapattılar. Bir de yapmayı deneyip anında kapattıkları Alevi açılımı var..
Şimdi de Kürt açılımı fiyaskosu yaşanıyor...
TBMM’de CHP ile görüşerek bir demokratikleşme paketi yapmak varken...
Düne kadar terörist dedikleri DTP ile iş tuttular
Ucu açık ve içi boş bir açılım başlattılar.
Toplumda endişe ve kutuplaşma
DTP ve PKK’da aşırı umut ve beklenti yarattılar...
Apo ile görüşmeye davet edilince sıkıştılar...
Geri dönüp TSK ve CHP ile aynı kırmızı çizgilerde buluştular...
Syriana
some trust fund prosecutor, got off-message at yale, thinks he's gonna run this up the flagpole, make a name for himself, maybe get elected some two-bit, congressman from nowhere, with the result that russia or china can suddenly start having, at our expense, all the advantages we enjoy here. no, i tell you. no, sir. Corruption charges! corruption? corruption is government intrusion into market efficiencies in the form of regulations. that's Milton friedman. he got a goddamn nobel prize. we have laws against it precisely so we can get away with it. corruption is our protection. corruption keeps us safe and warm. corruption is why you and i are prancing around in here instead of fighting over scraps of meat out in the streets. corruption is why we win.
28 Ağustos 2009 Cuma
27 Ağustos 2009 Perşembe
SeyRANTepe
Sosyalist ve/veya totaliter ülkelerde halka yönelik sorumlulukların tamamına yakını devlette olduğundan tesis ve altyapıları tamamlayıp hizmete sunmak onun görevi. Bizdeki gibi serbest piyasa ekonomisinin yürürlükte olduğu ülkelerde bunu beklemek doğru gözükmüyor ama alışkanlıklar bu şekilde. Devlet statların sahibi. Bildiğim kadarıyla stadının sahibi bir kulübümüz yok, herkes kiracı. Kulüplerimizin halka açılmaları, şirketleşmeleri gibi hareketler olsa da yönetim şekilleri hepsi (yine bildiğim kadarıyla) dernek statüsünde. Şirketleşen kısımlar ticari kısımlar, yönetsel mekanizma halen dernek yapısı üzerinde.
Çaykur Rizespor'un stadı yeni açıldı. Adıyla ilgili spekülasyonlar yüzünden "Butik" tabir edebileceğimiz konumda, şıklıkta ve sevimlilikte stadın tadını çıkartamadık bile. 16 bin kapasiteli, 22 milyon Lira'ya mal olmuş stat ince işçilikteki kusurları ve iyi düşünülmemiş bazı incelikleri nedeniyle Rizeliler'in eleştirilerilerine maruz kalsa da Anadolu kulüplerimizin nerdeyse tamamı için ideal örnek; kompakt, tamamının üzeri kapalı, atmosfer olarak (çok yağmur alması da dahil!) İngiliz stadyumlarını andıran bir hali var. Bulabildiğim kadarıyla yüklenicisi "Rizeli iş adamlarının oluşturmuş olduğu Rize Yatırım A.Ş.".
Bir de Seyrantepe var, 52 bin kapasiteli öngörülen. Galatasaraylılar'ın Aslantepe, diğer takım taraftarlarının başka şekilde (seyRANTepe, peşkeştepe vb) hitap ettiği. Yılan hikayesine dönen proje geçenlerde, bir kez daha ihaleye çıktı. Daha önceki işlerinin emsal döküldüğü firmalar, her seferinde yeni farklılıklar olduğunu satır aralarından okuyabildiğimiz ihaleye katıldılar. Aralık 2007'de temeli atılıp iki sene içerisinde bitirileceği söylenen stadda yeni ihalede belirlenen süre 365 güne inerken, açılır kapanır çatının teslimden bir yıl sonra teslimine imkan sağlandı. Yani kabaca, stat 2010 Ekim ayı gibi bittiğinde Ekim 2011'e kadar vakti olacak yüklenici firmanın çatıyı da bitirmek için. Asgari bir senelik sarkma demek, çatı hariç.
Yeni ihalede ilk ihaleye göre fiyatlardaki değişiklikler dikkat çekiyor. Eren Talu – ALKE ortaklığının ilk ihalede teklif ettiği rakamlardan toplam tutarda ciddi düşüşler var. Sami Yen arazisine yapılacak proje için belirlenen fiyatlar görece benzer ama artan satış geliri paylarında yine azalma var. Yani yeni firmalar girişte az para verip Sami Yen arazisini değerlendirip TOKİ'yi daha az kâra ortak etme derdinde. Eren Talu – ALKE ortaklığının bonkörlüğü de neticede kendini imha etmiş durumda. Belli bir miktarı tamamlanmış olmasına rağmen geri kalan işler için söz konusu bedeller Kayseri'nin ve Rize'nin statlarında telaffuz edilen rakamlara yaklaşmış durumda, kapasitesi ve teknolojisi onların ötesinde olmasına rağmen. Bu durum stadın kimi lükslerinde kesinti olacak izlenimi de uyandırıyor.
Bu stadın inşaatıyla ilgili polemikler yeni başlamadı. İlk Seyrantepe projesi kamuoyunun da oluşturduğu baskıyla iptal edilmişti. O zamanki proje Galatasaray'ın kiracı konumunda olduğu araziye konut yapıp satmasına izin verdiği için usulsüz bulunup iptal edilmişti. Devletin Galatasaray'a tesis kazandırma azmini kırmadı bu durum. Proje değiştirildi, sadece stat içeren hale dönüştürüldü. Şu anki haliyle TOKİ araziyi veriyor, ihaleyi kazanan yüklenici firma bedeli karşılığı stadı inşa ediyor ve karşılığında Ali Sami Yen Stadı'nın arazisini alıyor. Kamuoyunda çok parasız ve borçlu bilinen, buna rağmen "...Tüm kulüplerin mal varlıkları yanyana geldiğinde bile, 10 ile çarpın, yine de Galatasaray`ın yarısı kadar etmez..." (Adnan Polat, 29.12.2007) diyebilen Galatasaray Spor Kulübü'ne stat kazandırmak için devletin bu derece gayretkar olması diğer şehirlerin ve takımların başı kel mi dedirtiyorken. Mevcut ihale tekliflerinden hiçbirini kabul etmemesi halinde TOKİ stat inşaatını kendisi üstleneceğini belirtti ki asıl korkunç olan da bu. Devletin para harcaması gereken daha hayati ve acil gereksinimler yok mu hiç?
Bütün bu kafa karıştırıcığılığa rağmen kimi "diğer takım taraftarları" haricinde kimsenin sesinin çıkmaması işin bir diğer ilginç yönü. Fenerbahçe ve Beşiktaş yönetimlerinin azami suskunluğu akıllarda soru işaretleri uyandırıyor. Fenerbahçe'nin kiracısı olduğu Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nu bir kaç sene içerisinde UEFA'nın elit stadyumları listesine sokmak için kaynaklarını kendi içinden ve sponsorlardan sağladığı, Beşiktaş'ın ise ancak bir açık tribünü revize edebildiği, daha ileri inşaatlar için izin almakta zorlandığı bir ortamda, iki kulübün yönetimlerinin sessiz kalmaları dikkat çekici. Benzer şekilde ilindeki liman işletmesiyle ilgili planları olan Trabzonspor da bu denkleme katılabilir.
Fenerbahçe'nin Ataşehir'de inşa etmeye başladığı ancak bir türlü temel atma töreni yapamadığı bir spor salonu var. Ülker sponsorluğunda yapılmaya çalışılan bu salonun inşaat alanını çeviren demir perdelerde sprey boyayla yazılmış şekilde "Peşkeş değil alınteri" ifadesi yer alıyor. Ancak bu salon inşaatı da projenin içerdiği kimi ticari yapılar nedeniyle bir süre önce durduruldu. Sonra, ne olduysa devam ettirildi.
Beşiktaş ise İnönü'ye kazma vurmak istiyor ancak stadın tarihi eser statüsüne yakın olması işlerini zorlaştırıyor. Onların da birilerinden bekledikleri bir şeyler var.
İki takımın başkanlarının suskunluğunun bu projelerle ilgili alınmış sözlerden kaynaklandığını düşünmek son derece doğal, rekabet ortamı adına tavizler alınıp veriliyor belli ki kapalı kapılar ardında. Trabzon için de durumun farklı olduğunu düşünmek zor. Diğer Anadolu kulüplerine gelince, çoğunun başkanlarının ikinci takımları bu üç dört takımdan biri. E bu işin onlardan oyuncu kiralaması var, transfer etmesi var. Menfaatler devrede.
Arsenal geliyor aklıma yine. Stadını genişletemediği için taşınmak zorunda kalan Londra temsilcisi çeşitli maddi zorluklar yaşamış, hisselerinden bir kısmını elden çıkartmış, hala da borçlu ama Emirates sponsorluğuyla birlikte gişe gelirlerini de katarak dengelemeyi başarıyor. Bizdeki örnekler ise rekabetin bozulduğu anlarda bile "Elbet bir gün bizim de işimiz düşer" denerek sessizliğin korunduğu, belki çoktan bizim bilmediğimiz sözlerin bile alındığı bir rant düzeni.
Pazar akşamı Manisaspor - Trabzonspor maçında köşe gönderleri kapkaranlıktı. Denizli'deki Fenerbahçe maçı elektrik kesintisi nedeniyle ertesi güne taşalı 15 gün geçti. Kış aylarında bütün Avrupa'nın kamp yapmak için güneye göçlerinin parçası olan Antalyaspor'un stadının tribünlerinin bir kısmı portatif. Başkentteki takımlarımız aynı stadda oynuyorlar ekseriyetle.
Kulüplere stat veya tesis kazandırmak bir devlet politikası ise bu genele yayılmalı. Yok değil ise, adalet sağlanamayacaksa da herkes başının çaresine bakmalı.
Yazı: Barış Gerçeker26 Ağustos 2009 Çarşamba
25 Ağustos 2009 Salı
Milletvekilleri Özel Plaka Peşinde..
8 Ağustos 2009 Cumartesi
7 Ağustos 2009 Cuma
Taraftar Grupları Bildirisi
Bunun doğal sonucu olarak‚ taraftarların yaşadığı sorunlar Federasyonlar bünyesinde tartışılamamış‚ gerçek öznenin kendisini ilgilendiren konular hakkındaki görüşleri ve sorunlara yönelik çözüm önerileri gündeme getirilememiştir. Bu nedenle‚ çözümü mümkün pek çok konu kangren halini almış ve tarafları farklı kutuplara itmiştir.
Deplasman biletleri konusu da -bilhassa bazı "Anadolu kulüpleri" tarafından- istismar edilen önemli bir konudur.
Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan‚ eşitlik ve adalet kavramlarıyla korunan bir hak suistimal edilerek‚ rakip takım taraftarından haksız kazanç elde edilmek istenmektedir.
Son olarak Denizlispor yonetiminin Denizlispor-Fenerbahçe karşılaşmasının rakip taraftara ayrılan bölüm için bilet fiyatlarını 100TL olarak belirlemesi‚ taraftarlarımız arasında infial yaratmıştır.
Kendi taraftarlarına sezonluk kombine bileti için belirledikleri bedeli bir maç için istemektedirler.
Söz konusu yöneticiler yasa ve yönetmeliklerle sınırlı bir alanda faaliyet gösterdiklerini unutmuş‚ her istediklerini‚ istedikleri biçimde yapabileceklerini düşünmektedirler.
Türkiye Futbol Federasyonu´nun buna seyirci kalması bir ilgisizliğin göstergesidir.
Taraftarlara yönelik türlü sınırlandırmaları yetkileri gereği kurallaştıranların‚ sıra taraftar haklarına gelince bilgisizlik‚ çaresizlik ve vurdumduymazlık içinde olmaları düşündürücüdür.
Bu çerçevede biz Fenerbahçe Taraftarları‚ başta Fenerbahçeliler olmak üzere futbolseverleri; taraftarı yolunacak kaz gibi gören bu ve benzeri uygulamaları kınamaya ve protestoya davet etmekteyiz.
Çok sayıda taraftarımızın takımının yanında olamamasına neden olacak‚ bu fahiş fiyat uygulaması nedeniyle ilgililer hakkında yasal yollara başvuracağımızın da bilinmesini istiyoruz.
Türkiye Futbol Federasyonu´nu ise‚ önce bu tarz uygulamaları gerekli tedbirleri alarak derhal durdurmaya‚ sonrasında ise futbolun en temel unsurlarından biri olan taraftar temsilcilerinin Türkiye Futbol Federasyonu´nda temsili için olması beklenen çalışmaları yapmaya davet ediyoruz.
Spor kamuoyuna saygıyla arz ederiz.
FENERBAHÇE TARAFTARLARI
GFB
KFY
GRUP CK
1907 UNİFEB
GRUP LACİVERT
Vamos Bien
Grup İzmir
Sarı Lacivert Derneği
FeDeR (Fenerbahçeliler Derneği)
Albay Dursun Çiçek'ten RTÜK Hakkında Suç Duyurusu
''Bahse konu yasal yayın yasağına rağmen kağıt parçası hakkındaki yayınların sürdürülmesi ve bu konuda başta RTÜK olmak üzere ilgili kamu kurumlarının gerekli tedbirleri almaması, anayasal hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin açıkça ihlal edilmesidir'' görüşü savunulan dilekçede, ''Taraf gazetesinin yasa dışı yayınları üzerine, RTÜK'ün denetim sorumluluğunda olan bazı televizyon kanallarının yayınlarında, Çiçek'in adı, unvanı, imzası ve en önemlisi resmi deşifre edilerek, bazı fanatik kişi ve örgütlere hedef gösterilmesi ile RTÜK'ün yasal sorumluluğuna verilen yayın ilkelerinin maksatlı ve sistemli olarak ihlal edilmesine neden olunmuş ve açıkça suç işlenmiştir'' iddiasında bulunuldu.
Dilekçede, şunlar kaydedildi: ''Çiçek'e yönelik maksatlı ve gerçek dışı bilgileri içerecek şekilde, başta Samanyolu Haber ve Samanyolu TV, Kanal 7, Kanal 24, ATV ve TRT 2 olmak üzere bazı televizyon kanalları tarafından karalama ve iftira kampanyasına dönüştürülen televizyon yayınlarının önlenmesine yönelik gerekli tedbirlerin alınması konusunda yasal yetkili ve sorumlu olan RTÜK, bahse konu yasal sorumluluklarını yerine getirmemiştir. RTÜK'ün görevini ihmal etmesini fırsat bilen bazı televizyon kanallarının iftira ve karalama kampanyaları ile yargısız infazı hedef alan maksatlı ve sistemli yayınlarını sürdürmesi, Çiçek'in başta mesleki kariyeri olmak üzere, maddi ve manevi yıpratılması ve zarar görmesine neden olmuştur.''
O kadar büyütülen olayın sonuç olarak özeti budur.
Prof. Dr. Haberal'ın Günlüğünden
Rektörler konseyinde yaptığım konuşmada herkesi Tandoğan Meydanı'na 14 Nisan'da davet etmiştim. O gün 1 miyona yakın insan topluluğu katıldı. Ben bir vatandaş olarak katıldım. Başkent Üniversitesi olarak pankartla ve gururla yürüdük. Bu bir başlangıçtı.
19 MAYIS 2007
Bugün Samsun'da yine cumhuriyeti koruma mitingi vardı. Binler katıldı. Kanal B canlı verdi. Bugün ayrıca diyalog gurubu ile Türkiye Muhtarlar Derneği ile cumhuriyeti koruma yolunda müşterek hareket etme kararı aldık. Protokol imzaladık yine Kanal B den haber olarak anında saat 13.30'da yayınlandı.
27 NİSAN 2007
Saat 23.15'te TSK adeta bir muhtıra verdi. İlk kez bu denli bir TSK bildirisi oluyordu. Maalesef Başbakan, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanı ülkemizi bu noktaya getirdiler...
15 ŞUBAT 2007
İstanbul Hastanesinin davetiyesini Süleyman Bey'e götürdüm. bu arada yine ülkemizi konuştuk. durumu Süleyman Bey'e anlattık. 'Mesut Yılmaz gelsin görüşelim' dedi. Artık herkesin bizim söylediğimiz noktaya geldiğini belirttim."
Bu yazılardan darbe çıkaranlar bana haber versin.